Herkese kendi vatanı güzeldir. Afrika’da açlık, susuzluk, yoksulluk çekenler için bile kendi memleketleri güzeldir. Soğuk iklimlerde yaşayanlara soğukluk, sıcak iklimlerde yaşayanlara sıcaklık, kurak yerde yaşayanlara kuraklık hoş gelir. Kendi yaşantısından mutluluk çıkarır, huzur bulur her halinden. Yaşadığı şartlara göre yaşantısı şekillenmiştir. Tek istekleri yabancı birileri gelip de işlerine güçlerine, yeraltı yerüstü varlıklarına dokunmasın; barış olsun, savaş olmasın.
İnsanoğlunun yaratılışında var olan aidiyet duygusudur bu, tarif edilmesi güç ama yaşanan duygu. Sadece insanda mı duygu? Canlı, cansız bütün yaratılmışlarda kendi halinden memnuniyet ve teslimiyet söz konusudur. Hiçbir canlı başka bir mahlûkun yerinde olmak istemez. Hatta bulunduğu halin yaşadığı ortamın bile değişmesinden hoşlanmaz. Bu sebeple “bülbülü altın kafese koymuşlar ‘illa vatan, illa vatan’ dermiş” atasözü bu gerçeğe işaret ederek; bülbülün şartları ağır da olsa tabiattaki serbest halini arzulaması temsili olarak kullanılmıştır.
At atlığını, kuş kuşluğunu, bitki bitkiliğini, taş taşlığını, melek melekliğini, insan insanlığını bilir ve öylece varlığını sürdürür. Yüce Allah, sistemi böyle kurmuş. Bu sisteme yaban eller sözde ıslah edeceğim mantığıyla bile dokunsa sistemi bozsa onun zararlarından bütün mahlûkat etkilenmektedir.
Demem o ki; bugün insanlık âleminin yaşadığı bütün sorunların esas kaynağı insanın kendisidir. Allah’ın kendisine en huzurlu en sağlıklı ve en güvenli bir hayat sürmesi için yarattığı ortamları; nefsi arzularına ve kıt aklına uyarak bozarak yaşadığı cennet hayatı, bolluk ve bereketi ortadan kaldırmıştır. Şimdi ise yoksulluk, yokluk, huzursuzlukla, kavgalarla uğraşarak bir ömür geçirmeye mahkûm olmuştur.
Buradan, ülkemizi ve bizleri yakından ilgilendiren tarım ve hayvancılık meselesine geleceğim. Kabul etsek de etmesek de tarım ve hayvancılıkta kendini kendine yeten bir ülkeyken, hemen hemen tarımda ve hayvancılıkta tamamen dışa bağımlı hale geldik. Bırakın bitkisel ve hayvansal gıdaları; hayvanlımıza ot, bitkilerimize gübre ve tohumu bile dışarıdan temin ediyoruz. Bu işlerle uğraşanlar da zaten borç batağında boğuşmakla ya da ürettiğine pazar bulamamakla uğraşıyor.
Ne oldu da bu hallere geldik?
Ne oldu da bu hallere geldik? Büyüklerimiz “suç altından gömlek olsa kimse giymez” demişler. Suçu üstüne alan yok, ya da birbirini suçlayan çok. Biz vatandaşız ve sorunlarımıza çözüm bulsunlar diye yöneticiler seçeriz ve çözüm noktasında da onları görürüz. Tarımda ve hayvancılıktaki sorunun kaynağı yanlış yönetimdir. Yani bu işin birinci derede sorumlusu hükümetlerdir.
Öyle rakamsal ya da teknik konulara girerek fikir karmaşasına gerek yoktur. Düz bir mantıkla yapılan yanlışlara kısaca değinelim.
Yazımızın baş kısmında “herkese yaşadığı vatanı güzeldir” diye bir ifade kullanmıştım. Evet, bu ifademe herkes katılır ama bizim ülkemiz yaşam koşulları, tarım ve hayvancılık; suyu, havası, iklim koşulları bakımından tabir yerindeyse cenneti andıran imkânlarla donatılmıştır.
Yüce Allah’ın bize lütfettiği bu vatan toprakları üzerinde yaşayan hiç kimsenin açlıktan, yokluktan, yoksulluktan sıkıntı çekmemesi lazımdır. Ama halimiz “hazine üzerinde oturan dilencileri” andırıyor.
Barınma, beslenme, huzur içinde, varlık içinde yaşama hakkını yönetenlere vermişiz. Öyleyse bizi bu hallere siz düşürdünüz ey yönetenler, ey yetki sahipler. Yanlış politikalar uyguladınız. Küresel güçlerin ve nefislerinizin bitmek tükenmek bilmeyen arzularına uydunuz.
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız bu gelinecek noktayı seneler önce şöyle dile getirmişti: “En milli olanlar en milli meselelerimizi, en dini olanlar en dini meselelerimizi tarumar edecekler.” Gerçek böyle olmadı mı? Tarım ve hayvancılıkta milli bir politika uygulansa böyle mi olurduk? Her iktidara gelen başka göründü ama aynı şeylere hizmet ettiler. Bu gerçek o kadar açık ve net meydana çıktı ki “mızrak çuvala sığmıyor” artık.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk “köylü şehirlinin efendisidir” diyerek tarım ve hayvancılıkla uğraşanların ne büyük işler becerdiğine, onların sosyal yaşantımızdaki önemine dikkat çekti. Siz köylüye hizmet vermediniz, onu hor gördünüz, onu hep şehirlere muhtaç ettiniz. Bir de kalktınız köyleri mahalle statüsüne aldınız. AB talimatlarıyla tarım ve hayvancılığı yok etmek amacıyla bu işlerle uğraşanların üzerinden desteklerinizi çekerek mahvettiniz. Şehirleşmeyi teşvik ederek göçleri desteklediniz. Şehirleri verimli araziler üzerine kurdunuz. Verimli arazilere sahip olanlar arazileri para ediyor diye topraklarını sattılar; yerli, yabancı demeden. Şimdi ne köylü kaldı, ne hayvancılıkla uğraşan, ne de çiftçilikle uğraşan.
“Köyünüze dönün size toprak verelim, size damızlık hayvan verelim” sözleri artık bir masaldan ibarettir. Şehir hayatına alışan, hayvancılığı, tarımla uğraşmayı unutan halkla mı yapacaksınız bu işleri?
Çare Prof. Dr. Haydar Baş’tadır.
Her türlü olumsuzluğa rağmen elbette çaresiz değiliz ancak öncelikle gidilen yolun yanlış olduğunu siyasi iktidar kabul edecek. Tarım ve hayvancılıkta da çözümün Prof. Dr. Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Milli Devlet projelerinde olduğunu idrak edecek.
Başka da çare yoktur ve Türk Milletini ciddi manada açlık ve kıtlık beklediğini tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar konuşmaya başladılar. Tarım ve hayvancılıkta gelinen noktanın, bu işlerden anlayanların, yandaş olmayan ilim ve fikir adamlarının görüşleri; yandaş olmayan medyada dillendirilmeye başlamıştır.
Zaten sosyal hayatta yaşadığımız gerçekler gösteriyor ki; artık gerçekten “mızrak çuvala sığmamaktadır.” Bu güne kadar iktidarın sahte cennet vaatleri, yalan yanlış söylemleri fayda sağlamamaktadır. Mutfaktaki yangın her eve girmiştir. Türk milleti tenceresini nasıl dolduracağını, çoluk çocuğunu neyle doyuracağını, kara kara düşünmektedir.
Durumun farkında olmayanlar, bekleyin yakında mutfaktaki yangın sizi de saracaktır. Prof. Dr. Haydar Baş ve Onun Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Milli Devlet projelerine sırt dönenler, Onu gizlemek için elinden gelen her türlü yolu deneyenler, pişman olacak ama inşallah milletimizin ayıkması gecikmez. Milletimiz ayıkırsa iş kolay, yoksa da aynı gemide olduğumuz için siz de biz de aç kalacağız. Ve batacağız Allah muhafaza… Dileğimiz o ki milletimiz gerçeği görür ve ayıkır. İnşallah…
UĞUR KEPEKÇİ
İCMAL DERGİSİ / HAZİRAN 2019