Suriye’de yıllar önce başlayan Arap baharı fitnesine dâhil olduğumuz günden bu yana; başımız bir türlü beladan kurtulmadı.
Milletimizin dini duyguları ve merhameti istismar edilerek, Muhacir-Ensar kardeşliği teması işlenerek; Suriye’den gelen göçlere zemin hazırlandı. Ülkemiz baştanbaşa Suriyeli göçmenlerle doldu. İktidarın feryadına bakılırsa, ekonomik ve sosyal açıdan bu işin daha fazla yürütülemeyeceği meydana çıkmıştır. Güvenli bölge arayışları ve gayretleri, sözün bittiği noktayı işaret ediyor…
Arap baharı süreciyle beraber, Suriye meselesinde taraf olmanın ne kadar yanlış olduğunu bilmeyen, görmeyen kalmadı. İktidar sahiplerinin inadı, haklı olduklarını göstermez. Bir işin başarısı, o işteki kâr ve zararla ölçülür. Bize hiçbir yönden fayda sağlamayan bu işin, toplumun her tarafında zararları görülmeye başlamıştır. Ekonomik, siyasi ve kültürel zararlarını anlamak için yıllar, asırlar beklemeye gerek yoktur; mızrak çuvala sığmıyor.
Ankara’da Rus, İran ve Türkiye adına liderlerin katılımı ile gerçekleşen Suriye görüşmelerinde bu konular enine boyuna görüşüldü. İran ve Rus liderler; ABD’nin bölgede bulunma hakkının olmadığını, Esad rejiminin değişmesini hayal edenlerin fikirlerinin iflas ettiğini dile getirdiler.
Özellikle Suriye konusunda Türkiye’nin, sağlam bir duruş sergilemediğine şahit oluyoruz. İktidar sahipleri ve diğer siyasiler her fırsatta ABD’nin bize düşman tavır sergilediğini dile getirdiği halde; ABD ile dost ve müttefik olarak omuz omuza yürümeye devam edilmektedir. “Birileri ya dosttur, ya düşman”. Dostluğun ve düşmanlığın bir arada olması mümkün değildir.
Güvenli bölge çalışmalarıyla, ABD ile Türk askerini birlikte hareket ettirenler, ABD’nin terör örgütleriyle birlikte hareket ettiğini görmezden mi geliyorlar? ABD bizimle göstermelik devriyede; teröristlerle mevzide, eğitimde ve silah yardımında hiçbir yardımı esirgememektedir. Bu akıl tutulmasından başka bir şeyle izah edilemez. Safımızı devlet çıkarlarına göre değil, birilerinin aklına göre sürdürmenin bedelini çok ağır ödemekten korkuyoruz. Allah korusun.
Görünen bir gerçek var ki; devlet ve millet olarak tarihte yaşamadığımız kadar karanlık ve sorunlu günlerden geçmekteyiz. Hâlimiz, dümeni kırılmış, dalgaların insafına bırakılmış; bir o yana, bir bu yana savrulan bir gemi vaziyetini arz etmektedir…
Düşmanlığını her şartta belli eden, ABD ile müttefiklik kabul edilebilir bir şey değildir. Hâlbuki “Devletlerin dostlukları yoktur, biri biriyle menfaat ilişkileri vardır.” Dünya kurulduğunda bu yana gelişen ve yaşanan olaylar buna şahittir. Hele de kültürel ve bölgesel çıkarların çatıştığı ülkelerle ilişkiler, ancak onun şerrini bertaraf etmek amaçlı olmalı, dostluk ilişkilerine asla girilmemelidir.
Aleyhimize gelişen olaylardan kurtulmanın yolu; dost, düşman, müttefik, tanımları yeniden gözden geçirilmeli, kendi çıkarlarımız dışında asla kimsenin emellerine hizmet edilmemeli; varsa, yoksa kendi milletimizin ve kendi devletimizin çıkarlarını üstün tutmalıyız. Aksi takdirde, yok olur gideriz.
Uğur Kepekçi
28 Eylül 2019