Bu makaleyi yazmama sebep, bu haftaki Cuma hutbesinde imam efendinin hutbesinden duyduğum haz oldu. “Hutbeden duyduğum haz” ifadesini bilerek ve seçerek kulandım. Neden mi? İzah etmeye çalışayım:
Yaşadığımız hayat o kadar karma karmaşık bir hal aldı ki; dün de bahsettiğim gibi “helal-haram, hak-hukuk birbirine karışmış, insanlar mutsuz ve huzursuz.” Camilerdeki hocalar bile bir acayip olmuş. (iyileri tenzih ederim) Hutbesinde, sohbetinde illa bir cemaate bağlılığını; yani mensubiyetini öne çıkartmaya çalışmakta, Kur’an ve sünnetin hükmü yetmiyormuş gibi kısacık sohbet ya da hutbesinde illa üstadından, şeyhinden, doğru-yanlış sözler aktarmakta; böylece çekilmez bir hal almaktadır. Hutbede risale okuyan hocalara da rastlayınca zaten iş çığırından çıkmakta… Okuduğunu ayrıca tercüme edecek birilerine ihtiyaç duyulan hutbeyi, günaha girmekten korkan cemaat, mecburen dinlemek zorunda kalmaktadır.
Bazıları da keskin kılıç sanki mübarek! Bağırmaktan çağırmaktan, Suriye’yi Esat’tan kurtarmaktan, terörist muhalifleri savunmaktan bahsedeyim derken kulaklarımıza zarar gelmeden vaazın, hutbenin bitmesini arzuluyoruz.
Eskiden imamların, diyanetin hutbesini okumalarına kızardık ama diyanetin hazırladığı hutbeleri okuyan, kendinden yorumlar katmayan hocalara hasret kaldık.
Bundan dolayı sözü sohbeti dinlenecek hocaları arar olduk. Cuma namazımızı huşu ila kılacağımız camileri tercih eder olduk. İşte bundan dolayı yukarıdaki “Bu makaleyi yazmama sebep bu haftaki Cuma hutbesinde imam efendinin hutbesinden duyduğum haz oldu.” İfadesini kullandım.
Asıl konumuza gelelim…
Sözü sohbeti dinlenecek bir hoca bulduk; 2 haftadır diyanetin hazırladığı hutbeye sadık kaldığı için kısa, sade, anlaşılır ve dinlenebilir olduğu için; Cuma günü hoş bir vakit geçiriyoruz. Allah(cc) ilmini ziyadeleştirsin.
Sohbetinde şöyle bir hadiseden bahsetti: Adamın birinin evine hırsız girmiş; ne var ne yok çalmış. Adam da üstün bildiği bir zata gitmiş ve durumunu arz etmiş. O zatta şöyle demiş: “Ey filan kişi sen Allah’a şükret ki hırsız evine girmiş, kalbine girmemiş. Eğer kalp hırsızı olsaydı, o da kalbine girseydi ve imanını çalsaydı halin nice olurdu.”
Gerçekten de öyle; en tehlikeli hırsız, kap hırsızıdır. Adamı; dininden, imanından, yolundan eder mi? Eder. Rabbim cümlemizi kalp hırsızlarının şerrinden muhafaza eylesin. Kalbimizi korusun. Âmin.
Yazımızı Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.a.)Efendimizin şu hadisi ile bitirelim:
Şehr ibn-i Havşeb (ra)rivayet ediyor. Ümmü Seleme (ra)’dan: Ey mü’minlerin anası! Resul-i Ekrem Efendimiz yanınızda bulundukları zaman en çok yaptığı dua neydi? Diye sordum. Ümmü Seleme Hazretleri: “Ya mukallibel kulubi sebbit kalbi ala dinike” (Ey kalpleri çeviren Allah’ım! Benim kalbimi hak dininin üzerinde sabit kıl diye dua ederdi” cevabını verdi.
Enes (r.a) den rivayet edilir: “Ya Resulullah! Biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?” Dedim. Bana şöyle cevap verdi: “Evet. Kalpler, Rahmanın elindedir. Onları istediği tarafa çevirir.” (Tirmizi 2141)
Biz de aynı akıbetten korkarak bu duayı dilimize alıştırmalıyız. Allah’ın korudukları hariç, kimsenin hidayette daim olma garantisi yoktur. “Ya mukallibel kulubi sebbit kalbi ala dinike” (Ey kalpleri çeviren Allah’ım! Benim kalbimi hak dininin üzerinde sabit kıl” Âmin.
Uğur Kepekçi / 17 Şubat 2014