Kâbe Müslümanlara neden kapandı?

Başlığı görenler komplo teorisi ürettiğimizi ya da büyük bir iddia ortaya attığımızı zannedecek ama iş öyle değil. Ben sadece ait olmaktan şeref duyduğum İslam dini mensuplarının kendi kendini muhasebe etmelerini istiyorum.

Farklı bir penceren bakıp belki bu sayede kalbinde hidayet kırıntıları olan birkaç kişinin aklını başına almasına, istikametini düzeltmesine, Allah’ın nasibinden istifade etmesine vesile olmayı murat ederek yazıyorum bu satırları…

Koronavirüs vakası başladıktan bu yana genel manada sözde Müslümanların kendi kendisiyle yüzleşmesinin mutlak manada gerekliliğine inanıyorum. Yunus Emre’nin “her hata bir ders ne hata biter ne ders” düsturuyla hem kendimle yüzleşiyorum hem de başkalarını kendi nefsiyle yüzleşmeye sevke çalışıyorum.

Çünkü yüce Allah Tevbe suresi 71. Ayette “İnanan erkekler ve kadınlar, birbirlerinin velisidirler. İyiliği emreder, kötülükten menederler.” diye emir ferman buyurmuştur.

Gelelim Kâbe Müslümanlara neden kapandı? Mevzusuna…

Kâbe’nin ve Peygamber ziyaretinin kapatılasından samimi olarak rahatsız olanların Kâbe ve Muhammed aşığı olanlar olduğunu peşinen söyleyelim.

Ama bir de başka kaygılar gözetip üzülme numarası yapanlar vardır. Onlar kendilerini çok iyi bilir. Birkaç örnek verelim:

Hac ve Umre işinden ibadetten ziyade sadece para kazanmayı meslek edinenler, Allah’ın beytini rant kapısına dönüştürenler, çeşitli tezgahlar kuranlar, cemaatçilik oynayanlar, benlikten arınmak değil benliğini yüceltme sevdasında olanlar, sarık-cübbe-takke-kıyafet şovu yapanlar…

Fazla uzatıp da zülfü yâre dokunmayalım. “Anlayana sivri sinek saz anlamayana davul zurna az”

Rehberlik görevi için defalarca gittiğim kutsal topraklarda bunlara hep şahit olmuşumdur. Her gidişimde tevhidin simgesi Kabe’de tevhidin oluşmasına zarar verenleri görmüşümdür.

Samimiyetten uzak şov yaparak, Peygamberi hüsnü edepten uzak ziyaret edenlerin. Ona layık ümmet olmayanların, Hz. Muhammed’i ne kadar rahatsız ettiklerini hissedip gönlünde sızı duyanlar bilir ne demek istediğimizi…

Koronavirüs yasağı kapsamında samimi Müslümanlar “Allah’ın Kâbe’sini bize kapatmasında ne kadar suçumuz var?” diye muhasebe yapmak zorundadır.

Prof. Dr. Haydar Baş hocamla birkaç defa Hac ve umre ziyaretinde bulunmuştum. Bir gün oradaki sohbetinde “Buralarda ayık olun, istifade etmeye çalışın Allah’ın nice dostları vardır. Onlar kalabalıklar arasında kendilerini gizlerler” demişti. Kulağımda küpe olan bu söz gereği, her gittiğimde “Ya Rabbi bana bunlardan birini denk getir” diye dua ederim. Bazen farklı nasipler elde ettiğimiz olmuştur. Bunlardan birine Medine’de Cennet-i Baki mezarlığında rastladım bir gün.

Medine’ye gidenler bilir. Cenneti Baki’de Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Zeynel Abidin, Hz. Muhammed Bakır, Hz. Cafer-i Sadık ve Hz. Abbas’ın mezarlarının bulunduğu bir bölüm vardır. Orası Suudi askerlerinin sıkı kontrolü altında ve kimse yaklaşmasın diye zincirler çekilidir.

Bu beni yıllarca rahatsız etmiştir. “Ehl-i Beyt’e hayattayken yaptıkları zulüm yetmedi mi ki mezarlarına da bu kadar zulüm reva görülüyor?” diye üzüldüğüm bir ziyaretimde yanıma biri yaklaştı.

Dedi ki; “Dünyanın kalbi burada yatar, burada atar. Bu askerler neden buradan insanları kovuyor bilir misin? Çünkü peygamber evlatları hayattayken Müslümanlar onların kıymetini bilmedi. Onlara yapılan zulme seyirci kaldı. Şimdi de onların ruhaniyeti Müslümanları bir şekilde kovarak cezalandırıyorlar. Zincir, asker bahane. Zaten kıymet bilenlere zincir, asker engel değildir” dedi.

Kâbe’nin Koronavirüs vesilesiyle kapanmasına bu mantıkla bakınca ne demek istediğimiz anlaşılacaktır.

Görene, köre ne?

Uğur Kepekçi

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …