Son günlerde sözde kanaat önderlerinden biri istismarcı olarak gündeme geldi. Cinsel, dinsel, sapıklardan geçilemez oldu ortalık, bu sadece açığa çıkandır…
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin her beldesinde her köşesinde kendini kanaat önderi ya da şeyh olarak ilan etmiş İslam adına meydanlarda dolaşan o kadar sapık görüş sahibi var ki, her şey meydandadır.
Hizmetinde bulunan yetkili ve etkili kimseler, bu yerlerin birçoğunun “Dırâr Mescidi” olduklarını düşünemedikleri için halkımızın nazarında meşruiyet kazandırmaktadırlar.
Siyasiler, Dırâr Mescitlerini oy deposu olarak görmekten vazgeçmedikçe bu tip yanlışlarla çok karşılaşırız…
Dün aynı hataları yapan siyasi iktidar sahiplerinin FETÖ de olduğu gibi “yanılmışım” diyerek suçlu aramak zorunda kalmaması için Tevhidin Merkezi Ehli Beyt anlayışı çerçevesinde bir din anlayışına ve din-siyaset ilişkilerindeki hassas dengeye riayet etmeye ihtiyaç vardır.
Yaşanan bu olumsuzlukların temelinde; ruhunu ecnebiye, nefsine ve şeytana satmış; ehliyet sahibi olmayan, fikir ve kanaat önderlerinin mutlak katkılarının olduğunu düşünüyorum.
Sözde fikir ve kanaat önderleri, hazırlanan projede sözlerini dinletebildikleri insanlara “Dırâr Mescidi” hükmünde tuzaklar hazırladılar.
Buralarda, tarihe şan veren bir neslin evlatlarını “hipnoz” ettiler. Vatandaşlarımız da maalesef hazırlanan bu tuzaklara düştüler.
Halkımız, sürekli telkinlerle, kendi akıllarını kullanmak yerine, başkalarının aklıyla hareket etmeye alıştırıldılar.
Halkımız, daha sonra düşünme kabiliyetlerini, korunma reflekslerini kaybettiler. Ve toplumsal hipnozdan etkilendiler. Bir baba bile kızına yapılan cinsel tacize konu olan sözde şeyhini olumlu karşılayabilecek hale geldi…
Milletimiz üzerindeki “toplumsal hipnozların” gerçekleştirildiği “Dırâr Mescitlerine” dikkat edilmesi gerektiğine inanıyorum.
26.11.2007 tarihli yeni Mesaj gazetesindeki köşemde “Dırâr mescitlerine dikkat” çekmiştim.
“Dırâr Mescidi” nedir?
Medine’de münafıklar, İslâm aleyhindeki faaliyetlerini açıkça ve rahatça yapamadıkları için açılışını peygamberimize yaptırıp, faaliyetlerine meşruiyet kazandırıp halkı sapıklığa sürüklemek için bir mescit yaptırdılar.
Tebük Seferi öncesi yapılan bu teklif, sefer sonrasına ertelenmişti. Bu arada nazil olan ayetle peygamberimiz uyarıldı:
“Ey Nebi! Bu mescitte asla namaza durma. Şüphesiz ki başlangıcından itibaren takva üzere kurulan mescitte namaz kılman daha hayırlıdır. O mescitte kendilerini maddi ve manevi kirlerden temizlemeyi seven adamlar vardır. Allah kendisini temizleyenleri sever. Binasının temelini Allah’tan korkma ve rızasını kazanma esası üzerine kuran mı, yoksa binasını bir uçurumun kenarına kurup da onunla Cehennemin ateşine göçen mi daha hayırlıdır! Allah zalimler güruhunu doğru yola sevk etmez. Yürekleri paramparça oluncaya kadar yaptıkları o mescit daima bir şüphe kaynağı olarak kalplerinde kalacaktır. Allah Alîm’dir, Hakîm’dir” (Tevbe/107-110).
Münafıkların mescidi, peygamberin emriyle yıktırıldı. Kalıntıları hala Medine’de Mescidi Kuba’nın yanındadır.
Özellikle milli ve dini konularda, kaybettiğimiz ölçülere tekrar dönüp, devletin ve milletin bekasını düşünen gerçek kanaat önderlerine, gerçek mescitlere ve hakikate yönelmekten başka çare yoktur!
Aksi halde, kimin nerede ne zaman karşılaşacağı belli olmayan; cinsel, dinsel, zihinsel, hukuksal, siyasal, tacizlere uğrayacağı belli olmaz. Bizden hatırlatması.
Uğur Kepekçi