İçindekiler
Gadir-i Hum Bayramı
Gadir Hutbesinde İmam Ali’nin velayetinin ilanı
Gadir-i Hum Bayramı Analizi girişi
Gadir-i Hum Bayramını görmezden gelenler
Gadir-i Hum gerçeğini yok saymak kimseye fayda sağlamaz
Toplumsal mutabakat şarttır
Gadir-i Hum insanlığın yol haritasıdır
Gadir-i Hum gerçeğiyle din kemale ermiştir
İade-i itibar
Ehl-i Beyt’i sevmenin faziletleri
Gadir-i Hum gerçeğini savunmak sırdan bir mücadele değildir
Peygamber şehrinin kapısı Hz. Ali’dir.
Gadir-i Hum Bayramı Analizini hazırlama sebebimiz
Gadir Hutbesi
***
Gadir-i Hum Bayramı
Emevi mezalimiyle Ehl-i Beyt’in yaşadığı gerçek İslam’ın birçok faziletleri unutturuldu. Bunlardan biri de Gadir-i Hum Bayramıdır. Gadir-i Hum Sünni dünyanın asırlardır göz ardı ettiği kutsal bayramlardan biridir.
Öncelikle bugünün bayram ilan edilmesinin sebebini ortaya koymaya çalışalım:
İmam Ali (a.s.)’ın velayetinin ilanı olarak kabul edilen Zilhicce ayının 18’inci günü Gadir-i Hum Bayramıdır.
Peygamberimiz Hicri 10’uncu yılının Zilhicce ayının 9. Günü Arafat’ta Veda Hutbesini irad etmiştir. Hac dönüşünde Mekke Medine arasında bulunan Gadir-i Hum denen yere vardığında Cebrail nazil olup “Ey Muhammed” dedi. Allah şöyle buyuruyor:
“Ey şanlı Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! (İnsanlara ulaştır!) Eğer bunu yapmazsan O’nun peygamberlik görevini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu doğru yola iletmez.” (Maide / 67)
“Resulullah bir ucu Cuhfe’ye yaklaşan Müslümanların da önde gidenlerinin geriye çağrılmalarını ve geride kalanların da orada toplanmalarını emretti. Ardından namaza toplanma emri verdi. Orada bulunan ağaçların altının temizlenmesini ve minber şeklinde taşların üst üste konmasını emretti. Ve insanların iyi görmesi için onların üstüne çıktı. Allah’a hamd ü sena ederek söze başladı.” (İmam Ali / Prof. Dr. Haydar Baş)
Gadir-i Hum denilen yerde irad edilen bu hutbenin gayesi Cebrail’in ikazını yerine getirmek Hz. Ali (a.s.)’ın velayetini ilan etmekti. “Günlerden Perşembe idi. Sonra halkı Ali b. Ebi Talib’e itaate davet etti. Sonra Ali’nin kolunu kaldırdı. Öyle ki koltuğunun altının beyazlığı görüldü.
Sonra buyurdu ki; “Ben kimin Mevla’sı isem, Ali de onun Mevla’sıdır. Allah’ım! Onu seveni sev, O’na düşman olana düşman ol, O’na yardım edene yardım et, yardım etmeyerek yalnız bırakanı yalnız bırak.”
Sonra henüz insanlar dağılmamıştı ki, “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetlerimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı beğendim” (Maide / 3) ayeti nazil oldu.
Bunun üzerine Resülullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Allahuekber! Din kemale erdirildi; nimet tamamlandı. Allah benim risaletime ve Ali’nin velayetine razı oldu.”
Resülullah Gadir-i Hum hutbesinde 7 yerde kendisinden sonra Müslümanların halifesinin Hz. Ali olduğunu beyan etmiştir.
Tarihte Müslümanlar bugünü bayram olarak kutlamışlardır. Ancak aradan geçen zaman zarfında oluşturulan fitne sebebiyle Sünni dünyasına unutturulan bu önemli gün, sadece Şii dünyasında bilinmeye devam etti.
Son yıllarda Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın ortaya koyduğu Ehl-i Beyt Külliyatıyla tekrar gündeme gelen Gadir-i Hum hadisesi hakkında yaptığı kapsamlı çalışma sayesinde Gadir hadisinin 222 Sünni alim tarafından yazılan eserlerinde yer aldığını ispat etmiştir. (Prof. Dr. Haydar Baş / Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt / Sayfa 81-117)
Gadir Hutbesinde İmam Ali’nin velayetinin ilanı
1-“Ali b. Ebi Tâlib benim kardeşimdir, vasimdir, halifemdir.”
2- “Ey insanlar, biliniz ki, Allah Muhacirlere, Ensar’a ve onlara iyilikle tâbi olanlara, köylüye ve şehirliye, Arab’a ve Acem’e özgüre ve köleye, büyüğe ve küçüğe, beyaza ve siyaha Ali’ye itaat etmeyi farz kılmış, O’nu imam ve yetki sahibi kılmıştır.”
3-“Benden sonra da Ali Allah’ın emriyle sizin veliniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulü ile görüşeceğiniz güne kadar O’nun evlatlarından olan Benim neslimin hakkıdır”
4-Ali, Allah tarafından tayin edilen imamdır.”
5-İyi bilin ki, Mü’minlerin Emiri ancak Benim şu kardeşimdir. Mü’ minlerin Emiri olmak Benden sonra O’ndan başka hiç kimse için helal değildir.”
6- “Ey insanlar, bu Ali’ dir. O Benim kardeşim, vasim, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerinde halifemdir.”
7- Ey insanlar, Ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar imamet veraseti olarak neslime emanet ediyorum.”
Resulullah, Hz. Ali’yi insanların en üstünü olarak ilan etmiş ve ashabına O’na muhalefet etmemelerini emretmiştir:
“Ey insanlar, Ali’yi üstün bilin zira O, Allah rızık indirdiği ve yaratıklar bâki kaldığı müddetçe kadın ve erkek tüm insanların en üstünüdür. Bu sözü reddeden ve O’nunla uyumlu olmayan kimse mel’undur, mel’undur, gazaba uğramıştır, gazaba uğramıştır…
Rivayete göre Peygamberimiz Hz. Ali için bir çadır kurulmasını emretti ve Müslümanlara da gruplar halinde yanına girerek Emirül-Müminin sıfatıyla O’nu selamlamalarını emretti. Bütün Müslümanlar bunu yaptılar. Hatta o sırada Hz. Peygamberin yanında bulunan eşleri ve diğer Müslümanların hanımların da çadıra girip Emirül-Müminin olarak Hz. Ali’yi selamladılar.
Hz. Ali’yi tebrik edenlerin başında Ebu Bekir ve Ömer vardı. Hz. Ömer, “Ne mutlu sana ey Ebu Tâlib’in oğlu! Artık Benim ve bütün erkek ve kadının Mü’minlerin mevlâsı oldun” dedi.
Gadr-í Hum hadisini 300’den fazla âlim Müsned olarak 100’den fazla sahabeden rivayet etmişlerdir.” (Prof. Dr. Haydar Baş / İmam Ali / 2. Baskı / Sayfa 370)
Gadir-i Hum Bayramı Analizi girişi
İslam âleminde büyük bayramlardan biri de Gadir-i Hum Bayramıdır. Yıllarca gizlenen Ehl-i Beyt gerçeği arasında önemli bir yer teşkil eden bu bayram hakkında Prof. Dr. Haydar Baş’ın Ehl-i Beyt Külliyatı ekseninde bir analiz hazırladık.
Tarihte Müslümanlar bugünü bayram olarak kutlamışlardır. Ancak aradan geçen zaman zarfında oluşturulan fitne sebebiyle Sünni dünyasına unutturulan bu önemli gün, sadece Şii dünyasında bilinmeye ve kutlanmaya devam etti.
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın ortaya koyduğu Ehl-i Beyt Külliyatıyla Gadir-i Hum hadisesi hakkında yaptığı kapsamlı çalışma sayesinde Gadir hadisinin 222 Sünni âlim tarafından eserlerinde yer aldığını ispat etmiştir. (Prof. Dr. Haydar Baş / Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt /sayfa 81-117)
Muhterem Haydar Baş hocamız sayesinde bu önemli bayramdan bizlerin de haberi oldu. Gadir-i Hum Bayramı hakkında bilgi eksikliğinin giderilmesiyle birlikte bu bayramı bizler de kutlamaya başladık. Bu analiz sayesinde bilgilenenlerin Gadir-i Hum Bayramını kabul edenlerin sayısı her geçen gün artacağı ve mezhep taassubunun da ortadan kalkacağı inancıyla analizimize başlıyoruz.
Gadir-i Hum Bayramını görmezden gelenler
Müslümanlar için Hz. Ali Aleyhisselam’ın velayetin başı ve kıyamete kadar hidayet rehberi olarak ilan edildiği Zilhicce ayının 18. gününe rastlayan Gadir-i Hum Bayramını siyaset dünyası, ilahiyat camiası, dini cenah ve Sünni kanaat önderlerinin çoğunluğu yıllardır görmezden geldiler.
Hâlbuki yukarıda adı geçen kişi ve makamlar diğer dinlerin önemli günlerinde birbiriyle yarışırcasına mesajlar yayınlayanlar, kendi vatandaşlarının içinde bulunan Caferi-Şii-Alevi camiasının önemli gününü kutlama lüzumu bile görmediler. Aslında bu bayram belli bir mezhebe değil bütün Müslümanlara bahşedilmiş bir bayramdır.
Gadir-i Hum Bayramını görmezden gelenler beni bağışlasınlar. Gadir-i Hum Bayramını bayram bilen Hz. Ali taraftarı vatandaşlar yıllardır sizden bayramlarını kutlamalarını beklediler.
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız, yaptığı akademik çalışmalarla Ehl-i Beyt Külliyatıyla Gadir-i Hum Bayramının sadece Şia dünyasına değil bütün Müslümanlara ait olduğunu yıllar önce ispat etmiş; “Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt” eserinde 222 Sünni âlim tarafından yazılmış eserlerde Gadir Hadisine yer vererek kabulde bulunduklarını izah etmiştir.
Gadir-i Hum Bayramını görmezden gelenler bugünün kutsiyetine asla zarar veremezler. Kendileri dünyada Hz. Ali’nin muhabbetinden, feyzinden, şefaatinden mahrum kalır ve ahirette Hz. Allah’ın(c.c.) Hz. Muhammed’in(s.a.a.) ve Hz. Ali Aleyhisselam’ın karşısında mahcup ve mahrum kalırlar.
Çünkü Gadir-i Hum Bayramı Hz. Allah’ın Hz. Ali’yi Hz. Muhammed’e vasi, kendinden sonra velayet ve hidayet rehberi olarak seçmesinin ve Hz. Muhammed tarafından ilan günüdür. Kıyamete kadar geçerli olacak ölçülerin insanlara lütuf günüdür.
Peygamberimiz Veda Hutbesinde ve diğer beyanlarında şöyle buyurmuştur:
“Benden sonra delalete düşmemeniz için aranızda iki ağır emanet bırakıyorum: Allah’ın Kitabı ve itretim olan Ehl-i Beyt’im. Bunlar, kıyamet günü bana kavuşuncaya kadar birbirlerinden ayrılmazlar” (Müsned-i Ahmed c.3, s.17).
Diğer bir hadislerinde de kurtuluşun yolu şöylece gösterilmiştir: “Benim Ehli Beyt’imin sizin içinizdeki misali, Hz. Nuh’un kavmi içerisindeki Hz. Nuh’un gemisi gibidir. Kim gemiye binerse necat bulur, kim binmezse helak olur” buyurmuştur. (Suyuti, Tefsir-i Hulafa, s.573).
İnanmayanlardan kendi hanımı ve evlatlarının bir kısmını dahi gemisine bindiremeyen Hz. Nuh Peygambere rağmen tufana uğrayanların hali meydandadır.
Gadir-i Hum Bayram gününü görmezden gelmek; seçeni, ilan edeni ve seçileni görmezden gelmek gibi büyük bir vebaldir…
Ayet ve hadisle beyan edilen çok mühim bir hadisenin görmezden gelinmesi ya da başka yorumlarla gerçeklerin saklanmasının vebali büyüktür. İmam Ali Aleyhisselam efendimizin velayetinin ilanını haber veren ayet meydanda dururken inkârı itikadi tehlikeli sonuçları da beraberinde getirir.
“Ey şanlı Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! (İnsanlara ulaştır) Eğer bunu yapmazsan O’nun peygamberlik görevini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu doğru yola iletmez.” (Maide/67).
Gadir-i Hum Hutbesinde Maide 67. Ayetini okuyup hutbenin farklı yerlerinde defalarca İmam Ali’nin velayetini, vasiliğini, halifeliğini, dile getiren sözlerini, özellikle de Peygamberimizin şu hadis-i şerifini nasıl görmezden gelebilirsiniz? “Ben kimin Mevla’sı isem, Ali de onun Mevla’sıdır. Allah’ım! Onu seveni sev, O’na düşman olana düşman ol, O’na yardım edene yardım et, yardım etmeyerek yalnız bırakanı yalnız bırak.”
Yunus Emre ne buyuruyor? “Bilmeyenler ne bilsin bilenlere selam olsun.”
Gadir-i Hum gerçeğini yok saymak kimseye fayda sağlamaz
Gadir-i Hum Bayramının ardından bu konuda bir analiz yapmak istedik. İslam âlemi için o kadar mühim bir hadisenin toplumun bir kesimi tarafından görülmek istenmemesinin altında yatan en önemli sebep devlet ricalinin bu konuya önem göstermemesinden kaynaklanmıştır.
Son zamanlarda uygulanan Cumhurbaşkanlık sisteminin oluşturduğu algı yönetimi ve kudreti yüzünden hemen herkes Sayın Cumhurbaşkanının ağzından çıkan söze bakıyor.
Ülkemizde yaşayan onlarca azınlık ve farklı dinlerden vatandaşlarının önemli gün ve gecelerini kutlama mesajları yayınlayan devlet ricalinin Gadir-i Hum Bayramını görmezden gelmesinin ne devletimize ne milletimize ne de inancımıza bir faydası dokunmaz. Aksine hakikati gizlemek gibi bir vebale ortak olunur ki mahşerde hesap vermek de o nispette zor olur.
Toplumsal mutabakat şarttır
Bu analizi kimseyi kırmak, dökmek ya da ötekileştirmek adına yapmadık. Aksine, ötekileşme manasına gelen sahip çıkmamak fiilinin toplumsal birliğimize, kardeşliğimize zararı olabileceğini hatırlatmak ve empati yapmanızı sağlamak istedik. Birlikte yaşama kültürü, birbirimize tahammül gibi zor bir sorumluluğu beraberinde getirir. Hele de 85 milyonun sorumluluğunu yüklenen devlet ricali, bunu asla göz ardı etmemeli, edemez.
Bu ülkede Alevi’siyle Sünni’siyle yaşayan bazı vatandaşlarımızın Gadir-i Hum gibi önem verdikleri bir bayramları vardır. Hıristiyan vatandaşların inancını paylaşmadığınız halde; Yortu Bayramı, Paskalya Bayramı, Noel günü gibi özel günlerini kutladığınız gibi Gadir-i Hum Bayramını bayram kabul edenler de bayramlarının kutlanmasını arzu ederler.
Ötekileştirmek değil, empati fayda sağlar… Toplum olarak empati eksikliğimizi BTP lideri Hüseyin Baş, dile getirmişti: “Türkiye’nin en ciddi sorunu empati kurabilme yeteneğimizi kaybetmiş olmamızdır. Biz empati kuramıyoruz, kurmuyoruz. Birçok sebep sayılabilir, ama vakıa ortada böyle bir özelliğimiz kalmadı. Hem diyoruz ki; insanlara adaleti sağlayacağız, hem diyoruz ki; Peygamberimiz ‘kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma’ hem de her türlü adaletsizliğin daniskasını yapabiliyoruz.”
Farklı düşünenlere empati yapmalarını sağlayabildiysek kendimizi mutlu hissederiz.
Gadir-i Hum Bayramını sıradan bir gün gibi geçiştiremeyiz, anlamak zorundayız, anlatmak zorundayız. Gerçeği gizlemenin kimseye faydası olmaz.
İnsan, Allah’ın yarattığı kıymetli, özel, akıl sahibi, Allah’ın kendine halife tayin ettiği, eşrefi mahlûkat diye şereflendirdiği bir yaratıktır. Akıl ve nefis taşıması sebebiyle de imtihana tabi tutulan bir topluluğun üyesidir.
Elbette cinler de bu topluluğa dâhildir ancak biz insan sınıfından olduğumuz için insan hakkında sohbet edeceğiz sizlerle. İnsanoğlunun dünyaya gönderilme sebebi olarak Allah’a kulluk ve ibadet ederek Allah’ın varlığını, kudretini, kâinata ilan etmek, Allah adına halife olmak gibi sorumluluğu vardır.
Bu zorlu görevde yolunu şaşırmaması, Allah’ın düşmanı olan şeytana aldanmaması için ilk insan olarak yarattığı varlık Hz. Âdem’dir o da Peygamberdir.
Peygamberler, Allah’ın isteklerini kullara bildirmiş, belli bir program dâhilinde yaşamasını, bu plan çerçevesinden dışarı çıktığı takdirde cezalanacağını haber vermiştir. Geçmiş peygamberlerin kavimlerinden, Allah’ı ve Peygamber’i dinlemeyenler helak olmuştur.
Bizler, diğer peygamberlerin ümmetlerinin işledikleri suçların daha fazlasını işlememize rağmen bu dünyada helak olmak yerine cezamız ahirete tehir edilmiştir. Gerçek maksadını ancak Allah bilir.
Ancak kul olarak iki nükteyi anlayabiliyoruz.
Birinci nükte: Allah Hz. Muhammed’e söz verdiği için onun ümmetine (bizlere) dünyada toplu helak olmak cezası kaldırılmıştır.
İkinci nükte: Son din ve son peygamberin ümmeti olduğumuz için mükafat ve ceza ahirete bırakılmıştır.
İnsanlığın sonu kıyamet olacaktır. Bu sebeple hiç kimsenin “ben bilmiyorum, ben uyarılmadım” deme şansı yoktur. Ancak, nefsine uyup şeytana aldanan, bir olgu ile muhatap olduğu için insanoğlu en şerefli makam ile hayvandan daha aşağı seviyelere inecek kabiliyet ve tercih sahibidir.
İnsanoğlunun yaratılış yapısı, genetiği, akıl seviyesi, psikolojik ve sosyolojik tarafları incelendiğinde; inanmak ve inkâr arasında farklı davranışlar sergileyen, bir anı bir anına uymayan, duygu ve düşünce yapısı sürekli değişken olan bir yapıya sahip olduğu görülür.
Akıl gibi bir nimete sahip olunması; aklını kullanabilen için nimet, aklını kullanamayan için bir külfettir. Bu sebeple “insan bilmediğinin cahilidir” sözü yerinde bir sözdür. Ve Peygamberimizin “cahiller cesurdur” sözü ile bir araya gelince, bilmediği konularda daha tutucudur. Aslında kişinin bilmediği bir şeyde iddia sahibi olması cesaretinden, cesareti de cahilliğinden kaynaklanmaktadır.
Bir sonraki makalemizde cahillikten kurtulmak ve doğru hedefe varabilmek için bir yol haritasına olan gereklilik açısından Gadir-i Hum hadisesini değerlendireceğiz.
Bir kimse gitmek istediği bir yere, yanlış yoldan gitmeye kalkışırsa, asla istediği yere varamaz. Bu sebeple insanın mutlaka doğru bir yol haritasına, bir rehbere ihtiyacı vardır.
Bu kurallar insanın rol aldığı maddi, manevi her olayda geçerlidir. Maddi olaylarda yol bilmezliğin bedelini, geçici bir hayat olan dünya hayatında ödemek kolaydır en kötüsü ölümdür.
Kişinin manevi konuda yol bilmezliğinin bedelini, sonsuz hayat olan ahiret hayatında ödemek çok daha tehlikeli ve belki de ebedi azapla muhatap olmasına sebebiyet verecektir. Kişinin bilmediği bir şeyi iddia etmesi hem ilmi hem de dini açıdan çok tehlikelidir.
Bu sebeple kişinin yolunu şaşırmadan gideceği yere rahat varması için yol haritası neyse Gadir-i Hum’da nazil olan ayet ve hadisi şerifler o kadar önemlidir.
Gadir-i Hum insanlığın yol haritasıdır
Konu hakkındaki ayeti ve hadisi tekrar hatırlatmakta fayda var:
“Ey şanlı Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! (İnsanlara ulaştır) Eğer bunu yapmazsan O’nun peygamberlik görevini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu doğru yola iletmez.” (Maide/67)
Gadir Hadisi: “Ben kimin Mevla’sı isem, Ali de onun Mevla’sıdır. Allah’ım! Onu seveni sev, O’na düşman olana düşman ol, O’na yardım edene yardım et, yardım etmeyerek yalnız bırakanı yalnız bırak.”
2 emanetle alakalı hadisi şerif: “Ben sizin aranızda iki değerli (ağır) emanet bırakıyorum; onlara sarıldığınız sürece benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Onlar Allah’ın Kitabı ve benim ıtretim Ehl-i Beyt’imdir. Bu ikisi, Kevser Havuzu’nun başında bana tekrar dönünceye kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar.”
Peygamberimiz buyruğu ile bizi uyarıyor: “Ya hayır söyleyiniz ya da susmayı tercih ediniz.”
Biz araştırmacıların sorumluluğu, doğru bilgiye ulaşmak için çaba sarf etmek, doğru bir yol haritasına kavuşmak ve daha sonra da doğru bilgiyi okurlarımızla paylaşmaktır.
Allah, Peygamberine dahi görevinin ancak tebliğ olduğunu emir buyurmuştur: “(Ey Resulüm!) Yine de yüz çevirirlerse, artık sana düşen ancak açık bir tebliğden ibarettir.” (Nahl /82). Buyurduğuna göre bizim de tebliğden öte bir sorumluluğumuz yoktur.
Biz de Allah’ın “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran/ 104) emrini yerine getirmeye çalışıyoruz.
İnsanın ön yargısını değiştirmenin de zor olduğunun bilincindeyiz. Bilim adamlarının “İnsanın ön yargısını değiştirmek ona atasını kesmekten daha zordur” sözünü biliyoruz. İmam Cafer Sadık Hazretlerinin “Kişinin kalbini harekete geçirmek, bir dağı harekete geçirmekten zordur” sözü yaşanmış bir gerçektir.
İnsanoğlu çok değişik evrelerden geçti. İlk çağlarda “dünya öküzün boynuzundadır” diye iddiada bulunanların “dünya yuvarlaktır” diyen bilim adamına neler yaptığını biliyoruz.
İnsanoğlu, (seçilmişlerin dışında) doğduğunda bilgisizdir. Doğumundan sonra gerek ailesinden gerek çevresinden aldığı eğitimle bilgi sahibi olur ve hayatını edindiği bilgiler çerçevesinde yaşar. Bu sebeple kişiler öğrendiklerinden mesul olacaktır. Burada ince bir nokta vardır ki insanın kendine farz olan şeyleri de öğrenmesi için çaba ortaya koyması gerekmektedir.
Daha açık bir ifade kullanırsak; kişi edindiği bilgileri doğuştan elde etmiyor. Görerek, duyarak, okuyarak, sezerek, yaşayarak elde ediyor.
Gadir-i Hum’ da ilan edilen Hz. Ali Aleyhisselam’ın hilafeti konusu kişinin inancını ve istikametini ilgilendiren bir konu olduğu için bu gerçekten yola çıkarak, konumuzun anlaşılması için ricam şudur:
Gadir-i Hum meselesine ön yargı ve inkâr mantığıyla değil de iyi niyetle anlamaya çalışmanızdır. İnanın bu konu hakkında biz de bilgi sahibi değildik. İlk defa Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızdan duymak şansına sahip olduk. Sizler de bilmeyebilirsiniz, duymayabilirsiniz.
Bu konu Peygamber efendimizin ahirete irtihalinden sonra bir milattır. İnsanlığın yolunun işaret taşlarıdır. Doç. Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi’nin bir makalesinde dile getirdiği “Gadir-i Hum insanlığın yol haritasıdır” tespiti çok yerinde ve önemsenmesi gereken bir tespittir. Yolunu bulmak isteyen “yol haritasına” göre davranır, aksi takdirde bugün İslam dünyasının içinde bulunduğu çıkmazda, zifiri karanlıkta döner durur.
Kafasını, gözünü, dağa-taşa vurur, yanlış bir noktanın etrafında döner durur. Sonu cennet olması gereken yolu bulamaz ise cehennemin dibini boylamak gibi bir tehlikeyle karşılaşır.
Peygamberimiz kendinden sonra takip edilecek kimselerin Hz. Ali ve kızı Fatıma’nın evlatlarından olan diğer imamlar olduğunu defalarca belirtmiş ve en son Gadir-i Hum’daki hutbede konuyu açıklığa kavuşturmuş, ayet ve hadisle teyit edilmiş bir konudur.
Konu hakkındaki ayet: “Ey şanlı Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! (İnsanlara ulaştır) Eğer bunu yapmazsan O’nun peygamberlik görevini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu doğru yola iletmez.” (Maide/67)
Gadir Hadisi: “Ben kimin Mevla’sı isem, Ali de onun Mevla’sıdır. Allah’ım! Onu seveni sev, O’na düşman olana düşman ol, O’na yardım edene yardım et, yardım etmeyerek yalnız bırakanı yalnız bırak.”
Emanetle alakalı hadisi şerif: “Ben sizin aranızda iki değerli (ağır) emanet bırakıyorum; onlara sarıldığınız sürece benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Onlar Allah’ın Kitabı ve benim ıtretim Ehl-i Beyt’imdir. Bu ikisi, Kevser Havuzu’nun başında bana tekrar dönünceye kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar.”
Gadir-i Hum hutbesinden sonra en son ayet olarak Maide suresinin 3. ayeti nazil olmuştur. Bu ayetle birlikte Kur’an’ın bütün ayetleri tamamlanmıştır.
“Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetlerimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı beğendim” (Maide/ ).
Gadir-i Hum gerçeğiyle din kemale ermiştir
Maide suresi 3. Ayet Kur’an-ı Kerim’in en son ayeti olarak nazil olunca bunun üzerine Resulullah (s.a.a.) buyurdu ki: “Allahuekber! Din kemale erdirildi; nimet tamamlandı. Allah benim risaletime ve Ali’nin velayetine razı oldu.”
Resulullah Gadir-i Hum hutbesinde, 7 yerde kendisinden sonra Müslümanların halifesinin Hz. Ali olduğunu beyan etmiştir. Bu ifadelerden bir kısmı şunlardır:
“Ali bin Ebi Tâlib, Benim kardeşimdir, vasimdir, halifemdir ve benden sonra imamdır.”
“Ey insanlar ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar imamet veraseti olarak neslime emanet ediyorum.”
Hakkında ayet ve hadis olan bir konunun tartışma götürmez bir gerçek olduğunu bilmeyenimiz yoktur. İnandım diyene şüphesiz uymak kalır, gerisi laf-ı güzaftır.
Bu olayı kabul etmek istemeyen arkadaşların en büyük savunması: Bu ayet ve hadisi şerifi Ebubekir gibi Ömer gibi Osman gibi 120 bin sahabe böyle anlamadı da siz mi anladınız?
Görünürde mantıklı gibi gelen bu iddiada, hadisenin iç yüzünü bilmeyenler hataya düşüyor. Kaynaklarda mevcuttur. Gadir-i Hum günü çadırlar kuruldu İmam Ali’nin velayeti 3 gün kutlandı. Ama peygamberin vefatından sonra yaşanan akıl tutulması sonrasında cereyan eden olayların nefsi ve siyasi yorumları vardır. Ve en önemli tarafı da insanın beşer olduğu tarafıdır.
İade-i itibar
Çok geniş olan bu konunun detayı için yaşanan akıl tutulması ve siyasi sebepler, aşiret kavgalarının önüne geçilmek ve kan dökülmesine engel olmak gibi bahaneler sayesinde hilafetin İmam Ali’ye verilmeyişinin sebeplerini anlamak için Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali eserine müracaat etmek gerekir.
Gadir-i Hum Bayramı hakkındaki gerçekleri meydana koyarken bir de şu iddia ile karşılaşıyoruz: ‘Asırlar önce meydana gelmiş bu hadisenin tekrar gündem edilmesi ne fayda sağlar ki?’
Bu iddiada bulunanları vicdana ve hukuka davet ederiz.
Hukukta “iade-i itibar” denilen bir konu vardır. Yıllar önce iddia edilen yanlış sebeplerle suçlanan, hatta vatan haini yaftasıyla idam edilen kimselere dahi ölümünden çok sonra da olsa itibarı iade edilmek zorundadır.
Başbakan Adnan Menderes ve 2 Bakan arkadaşı sadece bir örnek olarak yeterlidir. Merhum Menderesi önce vatan haini diyerek astılar, sonra tekrar yargılayıp iade-i itibar gereği Anıt mezar yaparak demokrasi şehidi diye unvan verdiler.
Peygamberden bu yana hakları gasp edilen, şehit edilen, mezarları yüzlerce sene saklanmak zorunda kalınan, her türlü işkenceye maruz kalan Ehl-i Beyt evlatlarının ayetle sevilmesi emredilmişken o kadar haksızlığa uğramalarını nasıl kabul edeceğiz.
Ehl-i Beyt, Allah tarafından insanlığa hidayet rehberi olarak görevlendirilmesine rağmen üzerinden asırlar da geçse gasp edilen haklarının, yani itibarlarının iadesi onların hakkıdır. İnananların görevi de bu hakkın iadesi için bir gayret ortaya koyması hem vicdani hem de hukuki bir sorumluluktur.
İmam Ali’nin velayetini bayram olarak kutlayan kimseler üç tane hayırlı işi bir arada yapmış olmaktadırlar.
- İmam Ali’nin velayetini kutlamakla Allah’ın tercihine Resulullah’ın ilanına rıza göstermiş olmak.
- Asırlardır hakkı gasp edilen İmam Ali’ye iade-i itibar görevimizi yerine getirmiş olmak.
- Eh-i Beyt’e olan sevgimizi ilan etmek.
Önceki bölümlerde diğer konuları izah etmeye çalışmıştık. Şimdi de Ehl-i Beyt’e olan sevginin faziletlerinden bahsedelim.
Ehl-i Beyt’i sevmenin faziletleri
Öncelikle (Maide/3). Ayetini tekrar hatırlatalım:
“Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetlerimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı beğendim”
Maide suresi 3. Ayet Kur’an-ı Kerim’in en son ayeti olarak nazil olunca bunun üzerine Resulullah (s.a.a.) buyurdu ki: “Allahuekber! Din kemale erdirildi; nimet tamamlandı. Allah benim risaletime ve Ali’nin velayetine razı oldu.”
“De ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Sizden istediğim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir.” (Şûra/23).
Meveddet ayeti olarak bilinen Şura /23. ayete göre İmam Şafi, “Ehl-i Beyt’i sevmek farzdır” der.
Mademki Ehl-i Beyt’i sevmek Allah’ın emridir. O halde Ehl-i Beyt’i sevmenin faziletleri hakkında da bilgi aktaralım müsaadenizle.
Ehl-i Sünnet âlimlerinden olan Zemahşeri, Keşşaf Tefsirinde ve Salebi, Keşfül-Beyan Tefsirinde, Resulullah’ın (s.a.a.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyorlar:
“Bilin ki, kim Âl-i Muhammed’ in (Ehl-i Beyt’inin) sevgisi üzere ölürse şehit olarak ölmüştür.
Bilin ki, kim Âl-i Muhammed’in sevgisi üzere ölürse, günahları bağışlanmış olarak ölmüştür.
Bilin ki, kim Âl-i Muhammed’in sevgisi üzere ölürse, kâmil imana sahip bir mümin olarak ölmüştür.
Bilin ki, kim Âl-i Muhammed’in sevgisi üzere ölürse, ölüm meleği ve daha sonra da Nekir ve Münker onu cennetle müjdelerler.
Bilin ki, kim Âl-i Muhammed’in sevgisi üzere ölürse, süratle cennete gider.
Bilin ki, kim Muhammed ve Âl-i Muhammed’ in sevgisi üzere ölürse, Allah-u Teâlâ onun kabrinden cennete iki kapı açar.
Bilin ki, kim Muhammed ve Âl-i Muhammed’in buğzu üzere ölürse, kıyamet günü iki gözünün arasına “Allah’ın rahmetinden ümitsizdir” yazılmış olduğu halde gelir.
Bilin ki, kim Âl-i Muhammed’in buğzu üzere ölürse, kâfir olarak ölmüş olur.
Bilin ki, kim Âl-i Muhammed’in buğzu üzere ölürse, cennet kokusunu alamaz.”
Şüphesiz Resülullah (s.a.a.) doğru buyurmuştur.
(Prof. Dr. Haydar Baş / Hz. Zeyneb ve Hz. Mâsume / Sayfa 435)
Gadir-i Hum gerçeğini savunmak sırdan bir mücadele değildir
Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosunun Gadir-i Hum Bayramı’na verdikleri önem ve bu uğurda verdikleri mücadele; sıradan bir mücadele değildir. Bu kutlu mücadeleyle 3 kutlu görev de yerine getirilmiş olmaktadır.
- İmam Ali’nin velayetini kutlamakla Allah’ın tercihine Resulullah’ın ilanına rıza göstermiş olmak.
- Asırlardır hakkı gasp edilen İmam Ali’ye iade-i itibar görevimizi yerine getirmiş olmak.
- Eh-i Beyt’e olan sevgimizi ilan etmek.
Dünyada Sünni bir lider olarak bilinen Prof. Dr. Haydar Baş’ın yıllardır sadece Şii dünyasının savunabildiği bir bayramı, gündem etmesi savunması çok önemlidir. Bu sayede ülkemizde Gadir-i Hum Bayramını çeşitli sebeplerden dolayı gündem edemeyen, adeta gizlice bayram kutlayan Alevi vatandaşlarımızın, aidiyet duygularını doya doya yaşamalarının da yolu açılmış oldu.
Dünyanın meşhur Şii otoriteleri, ünlü Ayetullah’lar, Dünya Ehl-i Beyt Âlimleri Sayın Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın bu hakikati korkmadan haykırmasını takdirle karşıladılar. Hatta Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt çalışmalarına sağladığı katkıdan dolayı İmam Hüseyin (a.s.) türbe örtüsü kendisine armağan olarak sunuldu.
Bu ödül büyük bir maneviyat makamıdır. Herkese nasip olmaz. Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt ‘ten uzaklaşan Müslümanlar gerçekten cahilliğe ve ayrılığa düşmüşlerdi. İlmin bırakın şehrini, şehre giren kapıyı kaybetmekle çok şeylerini kaybetmişlerdi.
İmam Ali’nin Peygamber müjdesiyle “Ben ilim şehriyim. Ali de onun kapısıdır. İlim isteyen kapıya gelsin.” (Teberani) hükmü yok sayılınca insanlar peygamber şehrine giden ilmin kapısını kaybetmişlerdi.
Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın çalışmaları Müslümanların kaybettiği ilim şehrinin kapısının Hz. Ali olduğunu dünyaya ilan eden ve Sünni-Şii kardeşliğini, birliğini tesis etmesi açısından ölçülemeyecek kadar büyük bir hizmettir.
Peygamber şehrinin kapısı Hz. Ali’dir.
İmam Ali’nin Peygamber müjdesiyle “Ben ilim şehriyim. Ali de onun kapısıdır. İlim isteyen kapıya gelsin.” (Teberani) hükmünü anlamamak ve yaşamamakla hem peygamber buyruğu ve İmam Ali’nin (a.s.) hidayet rehberliğinin bereketinden de nasipsiz kalmaktır. İlimin kapısından uzaklaşan Müslümanlar bakınız nasıl ilimden yoksun hale geldiler.
Gadir-i Hum konusunda şu hatalı görüş savunur oldular: “Sünni olan Müslümanların hali ne olacak? Bu bahsettiğiniz konuya sizin gibi inanınca bugüne kadar inandığımız değerler yıkılacak, meydanda kalacağız. Bu duruma düşmektense Gadir-i Hum hadisesini görmezden gelmek ya da inkâr etmek daha kolay bir yol gibi görünüyor.”
Sünni dünyası asırlardır bu yanlış tavrı benimsedi. Bu mantığın ne dini ne ilmi bir gerekçesi olamaz. Çünkü Peygamberler ve kâmil insanlar her geldikleri topluma o toplumdaki yanlış düşünceleri ve kendilerince oluşturduğu inanç sistemini değiştirmek için gönderilmiştir.
Verilen bu mücadele, Çağın Bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş’a yakışan bir mücadeledir. O, ömrünü gerçeklerin meydana çıkmasına adayan Allah adamı biriydi. Anlayan anladı, anlamayan da bakakaldı…
Ama inanıyoruz ki onun yaktığı bu meşale, kıyamete kadar yanacak, nasibi olanların sürekli yolunu aydınlatacaktır.
Her peygamberin karşısına çıkanlar “Bizden önce atalarımızın inandığı gibi inanmaya devam ederiz” diyenler sapıklıkta kaldılar.
Peygamber’e inanıp doğruyu savunanlar da “Biz atalarımızın yanlış yolundan devam etmeyiz doğruluğu tercih ederiz” dediler ve kurtuluşa erdiler.
Her devirde yanlışta, her ne sebeple olursa olsun ısrar, geçmişte yaşayan insanların düştüğü hatanın tekrarı hükmündedir. İnsan onuruna yakışan, her zaman ve şartta haklının yanında olmaktır.
Pof. Dr. Haydar Baş Hocamız hak konusunda çok hassastı: “Hakkınız olmayan hiçbir şeyi istemeyin. Hakkınız olan her şeye de sahip çıkın. Hakkınızı aramaz, ona sahip çıkmazsanız, hakkınıza karşı en büyük haksızlığı yapmış olursunuz” ifadeleri, anlatmak istediğimizi en güzel manada anlatmaktadır.
Peygamberimiz “Ali Hak’la beraber, Hak Ali’yle beraberdir.” Sözü tapu sendi gibi meydanda dururken, Hz. Ali’nin velayet ve hidayet rehberi, Hz. Muhammed Aleyhisselam’dan sonra onun vasisi olduğu gerçeğini savunmak; Hakk’ın ve haklının yanında olmaktır.
Prof. Dr. Haydar Baş bu konuda da diğer konularda da haklının yanında olunmasını şu veciz ifadeleriyle ölçü olarak bizlere sunmuştur: “Hakk’a koşun, Hak’la olun, haklı ile olun, haklı olun, hepiniz Hakk’a emanet olun.”
Aktarılan bilgiler ışığında ön yargısız olarak ve inkâr mantığından uzak bir düşünceyle hadiseyi değerlendirebilen dostlarımız meselenin önemini kavrayacağına eminiz.
Değerli dostlarım biz asla olaya ötekileştirme ve kör bir mantıkla yaklaşmıyoruz. Asırlardır saklanan gizli ama çok önemli gerçeklerle yüzleşmenizi sağlamaya çalışıyoruz.
Empati yapın, ailenize ya da soyunuza asırlar önce yapılan haksızlık hakkında ya da elinizden alınan haklar çerçevesinde tapusu size ait olan arazileriniz olsa bu araziler de çok değerli olsa; siz eskide kalmış bir dava deyip hakkınızdan vazgeçer misiniz? Yok diyecek babayiğit göremiyorum.
Peki, dünyada yol haritası hükmünde olan, ahirette sizi cennete ve Allah’ın rızasına götürecek çok önemli bir konu olan Gadir-i Hum Bayramını ve çağrıştırdığı mesajları iman ehli olan birileri nasıl görmezden gelebilir.
Bu kadar bilgiye rağmen hala kör inat uğruna hala gerçeklere gözünü ve gönlünü kapatmaya çalışanlara nasipsiz demekten başka yapacağımız bir nitelendirme olamaz.
“Gadir-i Hum Bayramı” ve “Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt” gerçeği ile bizleri buluşturan Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızı minnetle özlemle ve hasretle anıyoruz. Onun açtığı bu kutlu çığırda yürümek sözümüz ve nasibimiz olsun.
Bizim yapmaya çalıştığımız, çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş sayesinde ulaştığımız ve öğrendiğimiz gerçekleri sizlerle paylaşarak sorumluluktan kurtulmaktır. Gayret bizden, tercih sizden, hidayet Allah’tandır. Vesselam…
Gadir-i Hum Bayramı Analizini hazırlama sebebimiz
Uzun bir yazı dizisi halinde Gadir-i Hum Bayramı analizini sizlerle paylaştık. Müslüman din kardeşimizin çoğunluğunun böyle bir bayramın varlığından habersiz olduğunu müşahede ettik.
Genellikle okumayan, araştırmayan bir toplum olduğumuz, daha çok biat kültürü ile yetiştiğimiz için gerçekle buluşmamız zor belki de imkânsız bir hâl aldı.
Sorumluluk duygumuz, bizi bu önemli bayramı tarihi vesikalarla ve doğru kaynaklardan yaptığımız araştırmalarla okurlarımızla buluşturmaya sevk etti.
Değerli dostlarım, insanın bir şeyi bilmemesi ayıp değil öğrenmemesi ayıptır. Önemli olan gerçek bilgi ile buluşunca yanlışı terk edip doğruya varmaktır.
Onun içindir ki “yol odur ki hakka vara” denilmiştir. Bugün İslam âlemi bölük pörçük, ahlaktan ve adaletten yoksun ve zalimlerin boyunduruğu altında zelil bir hayat yaşıyorsa, bunu suçunu biraz da kendinde araması gerekmektedir.
Müslümanlar izzetini ve şerefini nerede kaybetti? Müslümanlar Allah’a karşı ne kadar büyük bir suç işledi ki duaları bile kabul olmuyor. Dünyanın her yerinde zelil, fakir ve onuru ayaklar altında yaşıyor. Bu sorgulanmalıdır.
İşte tam da bu noktada Gadir-i Hum Bayramını anlamak zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Gadir-i Hum meselesi Müslümanların inancının kırılma noktasıdır.
Bu süreç Allah’ın seçtiği, Peygamberin ilan ettiği, İmam Ali’nin velayetini inkârı ile başlamıştır. Belki de sıkıntıların kaynağı, bu gerçek anlaşılmadığı ya da inkâr edildiği içindir.
Birçok inanan Müslüman İmam Ali’nin (a.s.) velayeti konusunda Peygamberimizin vefatıyla birlikte verdiği sözden döndüğü halde bunun tarihi vesikalarla ispatı olmasına rağmen hala kör inadına devam edenler çoktur.
İnat ya da inkâr edenlerin kendilerini haklı çıkartmak için başvurdukları yol tanıdık bir yol aslında. Öğrendikleri yanlışa sığınmak…
Onların sığındığı gerekçe şudur: ‘Gadir-i Hum Bayramı diye bir bayramı, Maide 67. Ayetin İmam Ali hakkında nazil olduğunu kabul edersem onun velayetini kabul etmeyenleri ağır şeylerle itham etmek lazım. Onun için en iyisi bu ayetin nüzul sebebinin bu olay olmadığı zannını kabullenmeliyim’ düşüncesidir.
Aslında bu tarz hiç de yabancı bir tarz değildir. Bu düşünce eski inançlarını terk etmekte zorlanan toplumların düşüncesidir. “Ben atalarımın yolundan ayrılamam” gerekçesiyle yanlışta ısrar mantığıdır. Kolaycılığa kaçmaktır.
Gadir-i Hum Bayramı üzerinde neden bu kadar durduğumuzu anlamak isteyen samimi dostlara tavsiyemiz; geniş bir araştırmaya datanarak yazmaya çalıştığımız bu analizi bir bütün olarak okumalarıdır. Bu konu ameli olmaktan ziyade imani bir konudur.
Biz haber vererek mesuliyetten kurtuluyoruz. Ama bu kadar bilgiden sonra hâlâ kör inatla ve cehaletle inkâra kalkışanlar kendi tercihlerinin karşılığını mahşerde bulacaktır. Bizden hatırlatması…
GADİR HUTBESİ
İlahî Hamd ve Sena
Hamd ve sena; birliğinde yüce yalnızlığında ve tekliğinde yakın, kudret ve sultasında azametli ve erkânında azim olan Allah’a mahsustur. Allah’ın ilmi yerinde kaldığı halde (hareket etmeksizin) her şeyi kuşatmıştır. O bütün yaratıkları kudret ve burhanıyla hâkimiyet altına almıştır.
Allah sürekli olarak övülmüş ve de övülmektedir. Allah yok olmayan bir azametin sahibidir. Yaratan O’dur. Yeniden dirilten de O’dur. Her iş O’na dönmektedir.
Yükseltilmişleri (göklerden ve semavi isimlerden kinayedir) vücuda getiren, serilenleri (yeryüzünden kinayedir) seren, yerlerin ve göklerin hükümranı, pak münezzeh, tenzih edilmiş, melek ve ruhların Rabbi, yarattığı her şeye ihsanda bulunan, vücuda getirdiği her şeye lütfeden O’dur. Her göz O’nun gözetiminde, O’nun gözü önündedir; ama gözler O’nu göremez.
Allah ikram edici, sabırlı ve tahammül sahibidir. Rahmeti her şeyi kaplamış, nimeti ile hepsine ihsanda bulunmuştur. İntikam almasında acele davranmaz ve müstahak oldukları azabına hemen teşebbüste bulunmaz.
Batınları ve gizlilikleri anlar, içleri bilir, gizlilikler ona saklı kalmaz ve gizlilikler O’na karmaşık gelmez. Her şeyi ihata eden O’dur. Her şeye galebe çalan O’dur. Her şeyde kuvvet O’dur, her şey üzerindeki kudret O’dur. Onun gibi bir şey yoktur. Hiçbir şey yokken bir şey var eden O’dur. Daimidir. Diridir, adalet ile kaimdir. İzzet ve hikmet sahibi O’ndan başka bir ilah yoktur.
O gözler tarafından idrak edilmekten daha yücedir. Ama kendisi gözleri derk ve idrak eder. O lütuf sahibi ve bilendir. Hiç kimse görmekle sıfatlarına ulaşamaz ve hiç kimse bizzat aziz ve celil olan Allah’ın kendisinin kılavuzluk ettiği dışında gizli ve açık niteliği hakkında bir şey elde edemez.
Şahadette bulunurum ki kutsiyeti, temizliği ve münezzeh oluşu zamanı dolduran ilah O’dur. O’nun nuru ebediyeti kapsamıştır. O emirlerini meşveret eden kimselerle meşveret etmeksizin icra etmekte, takdirinde ortağı bulunmamakta ve tedbirinde hiçbir yardım görmemektedir.
Yarattığı şeyi örnek ve misali olmaksızın yaratmış ve yarattığı her şeyi hiç kimseden yardım almadan, zahmete katlanmadan ve fikir ve çare bulmaya ihtiyaç duymadan yaratmıştır. Allah yaratıkları icat etti ve onlar da var oldular. Yarattı ve onlar da zahir oldular. O halde ondan başka ilah yoktur. Yaptığı sağlam ve işi güzeldir. Zulmetmeyen bir adil ve işlerin kendisine döndüğü bir ikram sahibidir.
Şahadette bulunurum ki her şeyin azameti karşısında tevazu gösterdiği ve her şeyin izzeti karşısında zelil olduğu ve her şeyin kudreti karşısında teslim olduğu ve her şeyin heybeti karşısında huzu gösterdiği (boyun eğdiği) ilah O’dur. Padişahların padişahı, galaksilerin döndürücüsü, güneş ve ayın müsahhar kılıcısı da (boyun eğdiricisi) O’dur. Her şey tayin edilmiş bir zamanla hareket etmektedir. Geceyi gündüze ve gündüzü de geceye giydirmekte ve süratle ardıca gitmektedir. İnatçı zorbayı döküp kıran ve her isyankar şeytanı helak eden O’dur.
O’nun için bir zıt ve onunla birlikte bir muarız mevcut değildir. Tek ve ihtiyaçsızdır. Doğurulmamış ve doğurmamıştır, O’nun hiçbir benzeri yoktur. Tek olan Allah ve azamet sahibi Rab’dır. İstemekte, ardından yerine getirmektedir. İrade etmekte, ardından mukadder kılmakta, bilmekte ardından saymaktadır. Öldürmekte ve diriltmektedir. Fakir kılmakta ve zenginleştirmektedir. Güldürmekte ve ağlatmaktadır. Yakın kılmakta ve uzaklaştırmaktadır. Esirgemekte ve bağışta bulunmaktadır. Hükümdarlık O’nundur, hamd ve sena ona mahsustur. Hayır onun elindedir, O her şeye kadirdir.
Geceyi gündüze ve gündüzü geceye giydirir. Ondan başka ilah yoktur.
Allah izzet ve mağfiret sahibidir. Dualara icabet eden, çok ihsanda bulunan, nefesleri sayandır. Cin ve insanların Rabbidir. Hiçbir şey O’na zor gelmez. Yardım isteyenlerin feryadı O’nu usandırmaz, ısrar edenlerin ısrarı onu bıktırmaz. Salihlerin koruyucusu, kurtuluşa erenlerin başarıya ulaştırıcısı, müminlerin ihtiyaç sahibi, âlemlerin Rabbidir. Yarattığı her şeyden dolayı kendisine her halde şükredilmesi gereken Allah’tır.
O’na hamd ediyorum, sürekli şükrediyorum. Rahatlık ve sıkıntı halinde, şiddet ve rahatlık halinde, zorluk ve huzur halinde O’na şükrediyorum. Meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ediyorum. O’nun emrini dinliyor, sadece O’na itaat ediyorum. O’nu hoşnut eden şeylere teşebbüste bulunuyorum. İtaatinde rağbet içinde olmak ve cezasından korkmak açısından O’nun mukadderatı karşısında teslim oluyorum. Zira düzeninden güvende olunmayan ve zulmünden korkulmayan (yani asla zulmetmeyen) Allah O’dur.
Önemli Bir Hususta Allah’ın Emri
Allah için nefsim hususunda kulluğumu itiraf ediyorum ve O’nun Rab olduğuna tanıklık ediyorum. Bana vahyettiği her şeyi eda ediyorum, zira eğer onu eda etmezsem bana azabının ineceğinden korkuyorum. Şüphesiz O’nun azabını her ne kadar büyük düzen kursa da ve dostluğu halis olsa da hiç kimse def edemez. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah bana Ali hakkında nazil buyurduğunu tebliğ etmediğim takdirde risalet ve peygamberliğimi eda etmemiş olacağımı ilan etti. Beni insanların şerrinden koruyacağını garantiledi. Allah kifayet eden ve yücelik sahibidir.
Allah bana şöyle vahyetmiştir:
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez.”
Ey insanlar! Ben Allah’ın bana nazil buyurduğu her şeyi ulaştırma hususunda kusur etmedim ve ben bu ayetin nüzul sebebini sizlere beyan ediyorum:
Cebrail üç defa bana nazil oldu ve Selam sahibi olan -ki o Selam’dır- Rabbim tarafından bu toplantı yerinde ayağa kalkmamı, siyah ve beyaz (ırktan) herkese “Ali bin Ebi Talib benim kardeşimdir, vasimdir, ümmetim üzerinde benim halifemdir ve benden sonra imamdır. O’nun bana olan konum ve nispeti Harun’un Musa’ya olan konum ve nispeti gibidir. Sadece şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir. O, Allah ve Resulünden sonra sizlerin ihtiyar sahibidir”, diye ilan etmemi emretti. Allah bu konuda kitabından bana bir de ayet nazil buyurdu:
إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ
“Şüphesiz sizin veliniz Allah Resulü, iman edip namaz kılanlar ve rükû halinde zekât veren müminlerdir.”
Namaz kılıp rükû halinde zekât veren ve her halinde aziz ve celil olan Allah’a yönelen kimse Ali bin Ebi Talip’tir.
Ey insanlar! Ben Cebrail’den benim için Allah’tan, beni bu önemli şeyi tebliğ etmekten mazur görmesini dilemesini istedim; zira takva sahiplerinin az olduğunu, münafıkların çokluğunu, kınayanların fesadını, İslam’ı alaya alanların hilelerini biliyorum. Onlar Allah’ın kitabında kendilerini şöyle nitelendirdiği kimselerdir: “Bilmediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz. Onu önemsiz bir şey sanıyordunuz, oysa Allah katında önemi büyüktü.”
Hakeza, münafıklar defalarca bana eziyette bulundular ve beni, “uzun” (her söze kulak asan kimse) olarak adlandırdılar. Onlar Ali’nin benden ayrılmaması, benim kendisine düşkünlük göstermemem, O’nun bana temayülü ve beni kabullenişi sebebiyle böyle olduğumu sandılar. Sonunda aziz ve celil olan Allah şu ayeti nazil buyurdu:
وَمِنْهُمُ الَّذِينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيِقُولُونَ هُوَ أُذُنٌ قُلْ أُذُنُ خَيْرٍ لَّكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِينَ وَرَحْمَةٌ لِّلَّذِينَ آمَنُواْ مِنكُمْ
“(Yine o münafıklardan:) O (Peygamber, her söyleneni dinleyen) bir kulaktır, diyerek peygamberi incitenler de vardır. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü o Allah’a inanır, müminlere güvenir ve o, sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah’ın Resulüne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır.”
Eğer ben, bana bu sözü (her söze kulak veren kimse olmayı) isnat edenlerin isimlerini ifşa etmek istersem ifşa edebilirim. Eğer onların kimliklerine işaret etmek istersem, kimliklerine de işaret edebilirim. Eğer onları alametleriyle tanıtmak istersem tanıtabilirim. Ama Allah’a andolsun ki ben onların işi hususunda yücelik gösterdim.
Bütün bunlardan sonra Ali hakkında bana nazil olan şeyi:
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez.” tebliğ etmediğim takdirde Allah asla benden razı olmayacaktır.
On İki İmam’ın İmamet ve Velayetinin Resmen İlan Edilmesi
Ey insanlar! Onun (Ali’nin) hakkındaki bu konuyu biliniz ve anlayınız. Biliniz ki Allah Muhacirlere Ensar’a ve onlara iyilikle tabi olanlara, köylüye ve şehirliye; araba ve aceme; özgüre ve köleye; büyüğe ve küçüğe; beyaza ve siyaha ona (Ali’ye) itaat etmeyi farz bilmiş, onu imam ve ihtiyar sahibi kılmıştır. Her muvahhit için onun hükmünü icra etmesi, sözüyle amel etmesi, emrini kabullenmesi gerekir. Her kim ona muhalefet ederse melundur (lanete uğramıştır). Her kim ona tabi olursa ve onu tasdik ederse Allah’ın rahmetine mazhar olacaktır. Allah onu ve onu dinleyip kendisine itaat eden herkesi bağışlamıştır.
Ey insanlar! Bu böylesine bir toplulukta ayağa kalktığım son defadır. O halde işitiniz, itaat ediniz, Rabbiniz olan Allah’ın emri karşısında teslim olunuz. Zira aziz ve celil olan Allah Teâlâ sizin ihtiyar sahibi ve mabudunuzdur. Allah’tan ve sizleri muhatap kılan Peygamber’inden, yani benden sonra da Ali Allah’ın emriyle sizin irade sahibiniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulüyle görüşeceğiniz güne kadar benim neslimin, onun çocuklarının hakkıdır.
Allah, Resulü ve onların (İmamların) helal kıldığı hususlar dışında bir helal yoktur. Allah, Resulü ve onların (imamların) sizlere haram kıldığı şey dışında da bir haram yoktur. Aziz ve celil olan Allah bana helal ve haramı tanıtmış ve Rabbimin kitabından, helal ve haramından bana öğrettiği her şeyi de ben ona ısmarlamış (öğretmiş) bulunmaktayım.
Ey insanlar! Ali’yi (başkalarından) üstün tutun. Allah var olan her ilmi bende bir araya toplamıştır. Ben de öğrendiğim her ilmi takva sahiplerinin imamında (Ali de bir araya) topladım. Var olan her ilmi mutlaka Ali’ye öğrettim. Allah’ın Yasin suresinde zikrettiği İmam-i Mübin (apaçık İmam) Odur:
وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ
“Her şeyi, apaçık bir İmam’da saymışızdır.”
Ey insanlar! Ondan (Ali’den) başkasına yönelerek sapıklığa düşmeyin. Ondan yüz çevirmeyin, onun velayetinden ayrılmayın. O, hakka hidayet eder ve hak ile amel eder. Batılı iptal eder ve batıldan sakındırır. Allah yolunda kınayıcıların kınaması ona engel olamaz.
O, (Ali) Allah’a ve Resulüne iman eden ilk kimsedir. Bana iman husussunda hiç kimse ondan öne geçmemiştir. O canıyla Allah Resulü’nün yolunda her türlü fedakârlığa katlanmıştır. İnsanlardan hiç kimse onunla Allah’a ibadet etmediği bir zamanda o Allah Resulüyle birlikteydi. Namaz kılan ilk kimse odur. Benimle birlikte Allah’a ibadet eden ilk kimse de odur. Allah tarafından yerime yatağıma yatmasını emrettim. O da canını bana feda ederek benim yerime yatağıma yattı.
Ey insanlar! Onu üstün bilin ki Allah da ona üstünlük vermiştir. Onu kabul edin ki Allah onu tayin etmiştir.
Ey insanlar! O Allah tarafından tayin edilen İmam’dır. Her kim onun velayetini inkâr ederse şüphesiz Allah tövbesini kabul etmez ve onu bağışlamaz. Allah’ın ona muhalefet eden kimseye böyle davranacağı kesindir. Allah ona böyle yapar ve onu ebediyete kadar, sonsuza dek şiddetli azapla azaplandırır. O halde ona muhalefet etmekten sakının. Aksi takdirde yakıtı insanlarla taşlar olan ve kafirler için hazırlanan ateşe duçar olursunuz.
Ey insanlar Allah’a yemin olsun ki önceki peygamberler ve elçiler bana müjde vermişlerdir ve ben Allah’a andolsun ki peygamber ve elçilerin sonuncusuyum, gök ve yerdeki bütün yaratıkların üzerinde hüccetim. Her kim bu konuda şüphe ederse cahiliye küfrü gibi kafir olmuş olur. Her kim bu sözümün bazılarında şüphe ederse bana nazil olmuş olan her şeyden şüphe etmiştir. Her kim imamların birinde şüphe ederse onların tümünde şüphe etmiştir ve kim bizim hakkımızda şüphe ederse, şüphesiz ateştedir.
Allah bu üstünlüğü bana bağışta bulunmuştur, bu onun bana bir minneti ve ondan bana bir ihsandır. Ondan başka ilah yoktur. Ebediyete kadar, sonsuza dek her haliyle ona hamd ve senada bulunurum.
Ey insanlar! Ali’yi üstün biliniz ki o Allah’ın rızık indirdiği ve yaratıklar baki kaldığı müddetçe kadın ve erkek tüm insanların en üstünüdür. Bu sözü reddeden ve onunla uyumlu olmayan kimse melundur, melundur, gazaba uğramıştır, gazaba uğramıştır!
Biliniz ki Cebrail Allah tarafından bu haberi benim için nazil kıldı ve şöyle buyurdu: “Her kim Ali’ye düşmanlık eder ve velayetini kabul etmezse lanetim ve gazabım onun üzerine olsun.”
Herkes yarın için önceden ne göndereceğine baksın Ali’ye muhalefet etmekten ve neticede sabit olduktan sonra adımının sürçmesinden dolayı Allah’tan korksun. Allah yaptıklarınızdan hiç şüphesiz haberdardır.
Ey insanlar! O (Ali) Allah’ın aziz kitabında zikrettiği ve ona muhalefet edenler hakkında şöyle buyurduğu Cenbillah’tır:
أَن تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتَى علَى مَا فَرَّطتُ فِي جَنبِ اللَّهِ
“Kişinin (yana yakıla) şöyle diyeceği (gün): “Cenbillah’a (Hz. Ali’ye) karşı kusurlu davranışımdan (ve gevşeklik gösterdiğimden) ötürü bana yazıklar olsun…”
Ey insanlar! Kur’an hakkında tefekkür ediniz, ayetlerini anlamaya çalışınız, muhkem ayetlerine bakınız, müteşabih ayetlerinin peşice koşmayınız. Allah’a yemin olsun ki Kur’an’ın batınını sizlere beyan edebilecek ve tefsirini sizler için açıklayabilecek olan kimse, benim elimden tuttuğum, onu kendime doğru yükselttiğim, pazısından tuttuğum, iki elimle kaldırdığım ve sizlere, “Ben kimin Mevla’sıysam (Velisi) Bu Ali de O’nun Mevla’sıdır” diye bellettiğim kimsedir ve o benim kardeşim ve yerime geçecek olan Ali b. Ebi Talip’tir. Onun velayeti, bana nazil buyuran aziz ve celil olan Allah tarafındandır.
Ey insanlar! Ali ve onun soyundan olan temiz çocuklarım sıkli asgar (daha küçük değerli şey) ve Kur’an ise sıkli ekber (daha büyük değerli şey)’dir. Bu ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde bulunmaktadır. Onlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmazlar. Biliniz ki onlar insanlar arasında Allah’ın emin kulları ve yeryüzündeki hâkimleridir.
Biliniz ki ben eda ettim, biliniz ki ben tebliğ ettim, biliniz ki ben duyurdum, biliniz ki ben açıkladım, biliniz ki Allah buyurmuştur ve ben aziz ve celil olan Allah adına konuşuyorum. Biliniz ki Müminlerin Emiri de benim kardeşimdir. Biliniz ki “Müminlerin Emiri” olmak, benden sonra ondan başka hiç kimse için helal değildir.
Daha sonra Peygamber (s.a.a) eliyle Ali’nin (a.s) kolundan tuttu ve yukarı kaldırdı. Müminlerin Emiri ise Peygamber (s.a.a) minberin üstüne çıktığı andan beri, ondan bir basamak aşağıda bulunuyordu. Peygamber’in yüzüne (a.s) oranla sağ tarafına gelmekteydi ve dolayısıyla da yer itibariyle ikisi de bir mekânda durmuş gibiydiler.
Sonra Peygamber (s.a.a) eliyle elini tuttu ve her ikisi de elini göğe doğru kaldırdı. Ali (a.s) yerinden kalktı ve ayağı Peygamber’in (s.a.a) diziyle aynı hizaya geldi. Daha sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
Ey insanlar! Ben sizlere sizlerden daha çok velayet (ve yönetici) hakkına sahip değil miyim?”
İnsanlar hep birden şöyle dediler: “Evet ey Resulullah!”
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Biliniz ki ben kimin ihtiyar sahibi isem bu Ali de onun ihtiyar sahibidir. Allah’ım! Onu seven kimseyi sen de sev. Ona düşmanlık eden kimseye sen de düşmanlık et. Ona yardım edenlere yardım et, onu hakir kılanları hor ve hakir kıl.
“Ey insanlar, bu Ali’dir, O benim kardeşim, vasim, ilmimi kendisinde toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerinde halifemdir. Aziz ve celil olan Allah’ın kitabını tefsir etmekte, Allah’a davet etmekte, Allah’ı razı eden şeylerle amel etmekte, Allah’ın düşmanlarıyla savaşmakta, Allah’ın dostlarını sevmekte ve Allah’a isyan etmekten sakındırmakta benim yerime geçen kimsedir.
Allah Resulü’nün halifesi odur, Müminlerin Emiri O’dur, Allah tarafından hidayet edenlerin imamı odur. Nakisin (ahdini bozan Cemel ashabı) Kasitin (Zulmeden Muaviye taraftarları) ve Marikin’i (dinden çıkan Hariciler’i) Allah’ın emriyle öldüren odur.
Allah şöyle buyurmuştur:
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ
“Nezdimde söz değişmez”
Ey Rabbim! Senin emrinle şöyle diyorum: “Allah’ım! Ali’yi seven kimseyi sev, Ali’ye düşman olan kimseye düşman ol. Ona yardım edene yardım et, onu yardımsız bırakan kimseyi, sen de yardımsız bırak. Ali’yi inkâr eden kimseye lanet et, Ali’nin hakkını inkar eden kimseye gazap et. ”
Ey Rabbim! Sen, bu konu aydınlandıktan ve Ali’yi bugün tayin ettikten sonra şu ayeti bana nazil buyurdun:
اَلْیوْمَ اَکْمَلْتُ لَکُمْ دینَکُمْ وَ اَتْمَمْتُ عَلَیکُمْ نِعْمَتی وَ رَضیتُ لکُمُ الاْءِسْلامَ دینا
“Bugün, size dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İs-lam’ı beğendim.”
وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ
“Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerdendir.”
Ey Rabbim sen de tanıklık et ki ben tebliğ ettim.
Ümmetin İmamet Konusuna Önem Vermesine Vurgu
Ey İnsanlar! Allah dininizi onun imametiyle kâmil buyurmuştur. O halde Kıyamet gününe ve aziz ve celil olan Allah’ın huzuruna varılacağı güne kadar her kim ona ve benim çocuklarımdan ve O’nun soyundan vasilere boyun eğmezse, böyle kimselerin amelleri dünya ve ahirette yok olmuş olur ve sürekli azap içinde bulunurlar. Azapları asla hafifletilmez ve onlara fırsat verilmez.
Ey İnsanlar! Bu Ali sizlerden bana en çok yardım eden, bana en layık olan, bana en yakın bulunan ve nezdimde en değerli olan kimsedir. Aziz ve celil olan Allah ve ben ondan razıyız. Kur’an’da Ali dışında hiç kimse hakkında razı olunma ayeti (kendisinden razı olunduğunu bildiren bir ayet) inmemiştir. Allah müminlere hitap ettiği her yerde önce ona hitap etmiştir. Kur’an’da var olan övgü ayetleri onun hakkındadır ve Allah İnsan suresinde sadece onun hakkında cennete gireceğine şahadette bulunmuştur. Bu sureyi ondan başkası hakkında nazil buyurmamış ve bu sureyle ondan başkasını övmemiştir.
Ey insanlar! O (Ali) Allah’ın dininin yardımcısı, Allah Resulü’nün (s.a.a) savunucusudur. O takvalı, temiz, hidayet eden ve hidayet olmuş kimsedir. Peygamberiniz en iyi Peygamber, vasiniz en iyi vasi, onun çocukları da en iyi vasilerdir.
Ey insanlar! Her peygamberin soyu kendi sulbündendir. Ama benim neslim Müminlerin Emiri’nin (a.s) sulbündendir.
Ey insanlar! Şeytan Âdem’i hasetle cennetten dışarı çıkardı. Sakın Ali’ye haset etmeyiniz. Aksi takdirde amelleriniz boşa gider, ayaklarınız sürçer. Âdem bir sürçme sebebiyle yeryüzüne gönderildi. Oysa Âdem aziz ve celil olan Allah’ın seçtiği kimseydi. O halde sizler, aranızda Allah’ın düşmanları olduğu halde nasıl bir hâlet içinde olacaksınız?
Biliniz ki sadece şekavet sahibi kimse Ali’ye düşmanlık eder ve sadece takva sahibi kimse Ali’yi sever. Ali’ye sadece halis mümin olan kimse iman eder. Allah’a yemin olsun ki Asr suresi Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur:
بسم الله الرحمن الرحيم وَالْعَصْرِ إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. İkindi vaktine And olsun ki, İnsan hiç şüphesiz hüsran içindedir.”
İkindi vaktine and olsun ki iman eden, hak ve sabırdan hoşnut olan Ali dışında tüm insanlar hüsran içindedir.
Ey insanlar! Ben Allah’ı şahit tuttum, risaletimi sizlere tebliğ ettim. Peygamber’in sadece açıkça tebliğ etmekten başka bir sorumluluğu yoktur. Ey insanlar! Allah’tan hakkıyla korkun ve dünyadan sadece Müslüman olarak ayrılın.
Münafıkların Bozgunculuklarına İşaret
“Ey Kitap verilenler! Birtakım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden yahut cumartesi ashabını (Yahudileri) lânetlediğimiz gibi lânetlemeden önce, elinizdeki Kitab’ı tasdik ederek indirdiğimiz Kur’an’a iman edin.”
Ey insanlar! Allah’a yemin olsun ki bu ayette kendilerini isim ve soylarıyla bildiğim ashabımdan bir grup dışında kimse kastedilmiştir. Ama onları ifşa etmemekle görevlendirildim. O halde her kim amel ederse, kalbinde Ali’ye karşı taşıdığı sevgi veya kinle mutabık olan şeyi bulacaktır.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah tarafından bana bir nur verilmiş, benden sonra Ali b. Ebi Talib’e ve ondan sonra da Mehdi Kaim’e (a.f) kadar onun nesline verilmiştir. Mehdi de Allah’ın hakkını ve bize ait olan her hakkı geri alır. Zira aziz ve celil olan Allah bizleri kusur edenlere, düşmanlık gösterenlere, muhaliflere, hainlere, günahkârlara, zalimlere ve tüm âlemlerden gasp edenlere karşı hüccet karar kılmıştır.
Ey insanlar! Sizleri Allah’tan korkmaya çağırıyor ve uyarıyorum ki ben Allah’ın Resulüyüm. Benden önce de peygamberler var olmuştur. Ben ölür veya öldürülürsem, sizler gerisin geriye mi döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah çok yakında şükredenlere ve sabredenlere mükâfat verecektir. Biliniz ki sabır ve şükürle nitelendirilen Ali’dir. Ondan sonra da O’nun neslinden olan çocuklarım da aynen böyledir.
Ey insanlar! Müslüman oluşunuz sebebiyle bana, hatta Allah’a minnet etmeye kalkışmayın. Aksi takdirde amelleriniz boşa gider, size gazap edilir ve Allah sizleri ateşten ve (erimiş) bakırdan alevlere müptela kılar. Şüphesiz rabbiniz pusudadır.
Ey insanlar! Benden sonra ateşe davet edecek olan imamlar olacaktır. Onlar kıyamet günü yardım görmezler. Ey insanlar! Allah ve ben onlardan uzağız. Ey insanlar! Onlar ve yardımcıları, onlara tabi olanlar, onları takip edenler ateşin en alt derecesinde olacaklardır ve kibirli kimselerin yeri nede kötüdür. Biliniz ki onlar, Ashab-ı Sahife’dir. O halde sizden her biriniz kendi sahifesine baksın.”
Peygamber (s.a.a), “Ashab-ı Sahife” adını zikredince insanların çoğu Peygamberin bu sözden neyi kastettiğini anlamadılar. Kendileri için bir soru işareti doğdu. Oradakilerden çok azı Peygamber’in maksadını anlayabildi.
“Ey insanlar! Ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar İmamet ve veraseti olarak neslime emanet ediyorum. Ben tebliğ etmekle görevli olduğum şeyi tebliğ ettim ki, burada hazır olan ve olmayan, dünyaya gelen ve gelmeyen herkese hüccet olsun. O halde kıyamet gününe kadar, burada hazır olanlar hazır olmayanlara ve babalar çocuklarına ulaştırsınlar.
Çok yakında benden sonra İmameti padişahlık olarak zulüm ve zorbalıkla alacaklardır. Allah gasp edenlere ve (bu hakka) tecavüzde bulunanlara lanet etsin. Bu esnada -ey insanlar ve cinler! – Sizlere dökülmesi gerekeni döker, sizlere ateş ve (erimiş) bakırdan alevler gönderir ve siz onu asla def edemezsiniz.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah sizleri kötüyü iyiden ayırt etmek için sizleri başıboş bırakmamıştır. Allah sizleri gaipten haberdar kılmamıştır.
Ey insanlar! Allah kıyamet kopmadan önce yalanlamaları sebebiyle bayındır olan her bölgeyi helak edecektir ve onu Hz. Mehdi’nin hâkimiyeti altına geçirecektir. Allah kendi vaat ettiği şeyi uygulayacaktır.
Ey insanlar! Sizden öncekilerin çoğu helak oldu. Allah onları helak etti ve gelecek nesilleri de helak edecek olan O’dur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
أَلَمْ نُهْلِكِ الْأَوَّلِينَ ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْآخِرِينَ كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
“Öncekileri yok etmedik mi? Ardından, sonrakileri de onlara katarız. Suçlulara böyle yaparız. O gün! Yalanlamış olanların vay haline!”
Ey insanlar! Allah bana emretmiş ve beni sakındırmıştır. Ben de Allah’ın emriyle Ali’ye emrettim ve onu sakındırdım. Emir ve yasaklama ilmi onun nezdindedir. O halde onun emrini dinleyiniz ki esenlikte kalasınız. Ona itaat edin ki hidayet bulasınız. Onun yasaklamalarını kabul edin ki doğru yolda olasınız ve onun maksat ve muradına doğru hareket edesiniz ve bilinmedik yollar sizleri onun yolundan alıkoymasın.
Ehlibeyt takipçileri ve düşmanları
Ey insanlar! Ben Allah’ın uymayı emrettiği doğru yoluyum. Benden sonra da Ali ve sonra onun neslinden olan çocuklarım da hidayet imamlarıdır. Hakka hidayet eder, hakkın yardımıyla adalet üzere davranırlar.
Daha sonra Peygamber şu ayeti tilavet buyurdu:
بسم الله الرحمن الرحيم الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
“Rahman ve Rahîm olan Allah’ın Adıyla, Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur…Fatiha suresinin tamamı…
(Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın adıyla. Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. O, rahmândır ve rahîmdir. Ceza gününün mâlikidir. (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!)
Bu sure benim hakkımda nazil olmuştur ve Allah’a andolsun ki onlar (imamlar) hakkında nazil olmuştur. Genel olarak onları kapsamaktadır. Özel olarak da onlar hakkındadır. Onlar Allah’ın dostlarıdır, onlara bir korku yoktur ve onlar asla üzülmezler. Biliniz ki Allah’ın hizbi galip gelecektir.
Biliniz ki onların düşmanları, beyinsizler, sapıklar ve şeytanın kardeşleridir. Onlar batıl şeyleri gurur yüzünden birbirine iletirler. Biliniz ki Ehlibeyt’in dostları ise Allah’ın kitabında kendilerini zikrettiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir millettir, babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile Allah’a ve peygamberine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini görmezsin. İşte Allah, imanı bunların kalplerine yazmıştır.”
Biliniz ki Ehli Beyt’in dostları aziz ve celil olan Allah’ın kendilerini nitelendirdiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَـئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ
“İşte güven; onlara, iman edip haksızlık karıştırmayanlaradır. Onlar doğru yoldadırlar.”
Biliniz ki Ehlibeytin dostları iman edenler ve kuşkuya düşmeyen kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeytin dostları esenlikle ve güven içinde cennete girenlerdir. Melekler selamla onları görmeye gelir ve şöyle derler: “Selam olsun size, tertemiz oldunuz. O halde ebedi olarak cennete giriniz.”
Biliniz ki Ehlibeytin dostları, cennetin kendilerinin olduğu ve içinde hesapsız rızıklanan kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeytin düşmanları ise ateşin alevleri içine girecek olan kimselerdir. Biliniz ki Ehlibeytin düşmanları ise cehennemden kaynadığı halde korkunç bir ses duyan ve cehennemin alevlenmesini gözleriyle gören kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeytin düşmanları Allah’ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
كُلَّمَا دَخَلَتْ أُمَّةٌ لَّعَنَتْ أُخْتَهَا
“Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lânet eder.”
Biliniz ki Ehlibeytin düşmanları Allah’ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ قَالُوا بَلَى قَدْ جَاءنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ… فَسُحْقًا لِّأَصْحَابِ السَّعِيرِ
“Oraya atıldıkları zaman, bekçileri onlara: “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar. Onlar: “Evet; doğrusu bize bir uyarıcı geldi, fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik” derler… Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar!”
Biliniz ki Ehlibeytin dostları, gizlide Rablerinden korkan ve kendileri için mağfiret bulunan ve büyük ecir sahibi kimselerdir.
Ey insanlar! Ateşin alevleri ve büyük ecir arasındaki fasıla ne de uzundur.
Ey insanlar! Bizim düşmanlarımız, Allah’ın kendilerini kınadığı ve lanet ettiği kimselerdir. Bizim dostlarımız da Allah’ın kendilerini methettiği ve sevdiği kimselerdir.
Ey insanlar! Biliniz ki ben uyarıcı ve korkutucuyum, Ali de müjdeleyicidir.
Ey insanlar! Biliniz ki ben uyarıcıyım ve sakındırıcıyım. Ali ise hidayet edicidir.
Ey insanlar! Ben peygamberim, Ali ise benim vasimdir.
Ey insanlar! Biliniz ki ben peygamberim ve Ali ise benim vasimdir. Ondan sonraki imamlar da onun evlatlarıdır. Biliniz ki ben onlarım babasıyım. Onlar da onun (Ali’nin) sulbünden vücuda gelecektir.
Hz. Mehdi (a.s)
Biliniz ki İmamların sonuncusu, bizden olan kıyam edecek Mehdi’dir. Dinlere galip gelecek olan odur, zalimlerden intikam alacak olan odur, kaleleri fetheden ve onları yok eden kimse de odur. Şirk ehlinden her kabileye üstün gelen ve onları hidayet eden odur.
Biliniz ki Allah’ın evliya kullarına ait her kanın intikamını alacak olan odur. Allah’ın dinine yardım edecek olan da odur.
Biliniz ki derin denizden istifade eden odur, her fazilet sahibini fazileti miktarınca ve cehalet sahibini cehaleti miktarınca ödüllendiren odur. Allah’ın seçtiği ve ihtiyar ettiği kimse odur. Her ilmin varisi ve her anlayışı ihata eden odur.
Biliniz ki rabbinden haber veren odur, ilahî ayetleri yukarı yükselten odur, hidayete eren temeli sağlam kimse odur ve işlerin kendisine ısmarlandığı kimse de odur.
Öncekilerin müjdelediği kimse odur. Hüccet olarak baki kalacak olan odur ve ondan sonra hiç bir hüccet yoktur. Var olan her hak onunladır ve var olan her nur onun nezdindedir.
Biliniz ki o galibi olmayan kimsedir. Hiç kimseye onun aleyhine yardım edilmez. Allah’ın yeryüzündeki velisi, kulları arasında hükmedicisi, gizli ve açık eminidir.
Biat Meselesi
Ey insanlar! Ben sizler için açıkladım ve sizlere anlattım. Benden sonra sizlere anlatacak olan da Ali’dir.
Biliniz ki ben, konuşmamın sonunda sizleri biat etmek ve ona ikrarda bulunmak için elinizi uzatmaya davet ediyorum ve benden sonra da sizleri kendisiyle biatleşmeye davet ediyorum.
Biliniz ki ben Allah’a biat ettim, Ali de bana biat etti ve ben de Allah tarafından onun için sizlerden biat alıyorum. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
“Şüphesiz sana baş eğerek ellerini verenler, Allah’a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük ecir verecektir.”
Helal ve Haram, Farzlar ve Haramlar
Ey insanlar! Hac ve umre Allah’ın şiarlarındandır. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur:
اللّهِ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا
“Kim Kabe’yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur.”
Ey insanlar! Allah’ın evini hac etmeye gidin. Allah’ın evine giren her hanedan müstağni olur ve sevinir. Allah’ın evini terk eden her hanedan ise (soy açısından) kesilir ve fakirleşir.
Vukuf yerlerinde (Arafat, Meş’ar ve Mina’da) duran her müminin Allah o ana kadar işlemiş olduğu tüm geçmiş günahlarını affeder. Haccı sona erince de amellerine yeniden başlar.
Ey insanlar! Hacılara yardım edilir ve harcadıkları şey kendilerine geri döner. Allah ihsan edenlerin mükâfatını zayi etmez.
Ey insanlar! Kamil bir dinle ve tam bir anlayışla Allah’ın evini haccedin. O şerafet sahibi mukaddes yerlerden tövbe ederek ve günahlardan el çekerek geri dönün.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah’ın size emrettiği gibi namaz kılın ve zekât verin. Eğer uzun bir süre üzerinden geçer de kusur ederseniz veya unutursanız Ali sizin ihtiyar sahibinizdir. Sizin için beyan eder. Aziz ve celil olan Allah benden sonra onu kullarının emini olarak tayin etmiştir. O bendendir ve ben de ondanım.
O ve benim neslimden olanlar, sorduğunuz her soruya cevap verir ve sizlere bilmediğiniz şeyleri açıklar.
Biliniz ki helal ve haram benim tümünü sizlere tanıtacağımdan, bir oturumda tüm helalleri emredeceğimden ve tüm haramları sakındıracağımdan çok daha fazladır. O halde aziz ve celil olan Allah tarafından Müminlerin Emiri Ali ve benim ve onun soyundan olan ondan sonraki vasileri hakkında getirdiğim şeyleri kabul etme hususunda sizlere el uzatmak ve sizlerden biat almakla görevlendirildim. (Ali ve ondan sonraki vasiler hakkında nazil buyurulan şey ise) sadece onlarla ayakta duracak olan imamettir. Onların (vasilerin) sonuncusu ise kaza ve kaderi idare eden Allah ile görüşünceye kadar Mehdi’dir.
Ey insanlar! Sizlere gösterdiğim her helalden ve sizleri sakındırdığım her haramdan dönmüş değilim. Onları değiştirmedim. Bunu unutmayınız ve hafızalarınızda tutunuz, birbirinize tavsiyelerde bulununuz. Onu değiştirmeyiniz, tahrife kalkışmayınız.
Ben sözümü tekrar ediyorum: Namaz kılınız, zekât veriniz, iyiliği emrediniz ve kötülükten sakındırınız.
Biliniz ki iyiliği emretmenin en üst mertebesi sözümü anlamanız, onu burada hazır bulunmayanlara iletmeniz, benim tarafımdan kabul etmesini emretmeniz ve muhalefet etmekten sakındırmanızdır. Zira bu emir, aziz ve celil olan Allah ve benim tarafımdandır. Sadece masum imam ile iyilik emredilir ve kötülükten sakındırılır.
Ey insanlar! Kur’an sizlere Ali’den sonraki imamların onun evlatları olduğunu tanıtmakta ve ben de onların benim ve onun soyundan olduğunu tanıtmaktayım. Allah Teâlâ nitekim kitabında şöyle buyurmuştur:
جَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ
“Bu sözü, devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı.”
Ey insanlar takvalı olunuz, takvalı olunuz ve kıyametten sakınınız. Nitekim aziz ve celil olan Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ
“Doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir.”
Ölüm, ahiret, hesap, ilahî teraziler, âlemlerin rabbi nezdinde hesaba çekilmek, sevap ve cezayı hatırlayın. Her kim kendisiyle birlikte bir iyilik getirirse o iyilik esasınca sevaba erişir. Her kim de günah getirirse cennette onun bir nasibi olmayacaktır.
Resmi Olarak Biat Alınması
Ey insanlar! Sizler aynı anda bana el uzatacak kadar (biat etmek için) ve sayı olarak çok daha fazlasınız. Rabbim, Müminlerin Emiri Ali (a.s) ve ondan sonra gelecek olan imamlar hakkında söylediklerim hususunda dilinizden itiraf almamı emretti. Onlar (imamlar) benim ve onun (Ali’nin) soyundandırlar. Nitekim sizlere daha önce de çocuklarımın onun (Ali’nin) soyundan olduğunu anlattım.
O halde hepiniz şöyle deyiniz: Biz işittik, itaat ettik, razı bulunmaktayız, teslim olmuşuz, rabbin ve kendi nezdinden imamımız, Müminlerin Emiri Ali’nin (a.s) ve onun sulbünden dünyaya gelecek olan imamların imameti hususunda bizlere ulaştırdığın şeylere boyun eğmişiz. Bu konuda kalplerimizle canlarımızla, dillerimizle ve ellerimizle sana biat etmekteyiz. Bu inanç üzere hayatta kalacağız ve onunla öleceğiz. (Kıyamet günü de) Onunla haşr olacağız. Asla değişmeyeceğiz, değiştirmeyeceğiz, kuşku duymayacağız ve inkarda bulunmayacağız. Kalbimizle şüpheye düşmeyeceğiz, bu sözden dönmeyeceğiz ve ahdimizi bozmayacağız.
Sen bizlere ilahî öğütlerde bulundun. Müminlerin Emiri Ali (a.s) ve ondan sonra senin neslinden ve onun çocukları olduğunu söylediğin imamlar, Hasan, Hüseyin ve Allah’ın o ikisinden sonra tayin ettiği kimseler hakkında öğüt verdin. O halde onlar için bizden söz ve ahit alındı. Kalplerimizden canlarımızdan, dillerimizden, içimizden ve ellerimizden söz alındı. Her kim yapabilirse eliyle biat eder. Her kim de yapamazsa diliyle ikrar eder. Asla onu değiştirme peşinde değiliz. Allah bu konuda nefislerimizde değişme görmeyecektir.
Biz bu konuyu çocuklarımızdan ve akrabalarımızdan uzak ve yakın herkese ulaştıracağız. Allah’ı bu konuda şahit tutuyoruz. Allah şahadet hususunda kifayet eder ve sen de bu itirafımıza şahit bulunmaktasın.
Ey insanlar! Ne diyorsunuz? Allah her sesi işitir ve her gizliliği bilir. O halde kim hidayet bulmuşsa kendi lehinedir ve her kim de sapmışsa kendi zararına sapmıştır. Her kim biat etmişse Allah’a biat etmiştir, Allah’ın eli onların (biat edenlerin) elinin üzerindedir.
Ey insanlar! Allah’a biat ediniz, bana biat ediniz, Müminlerin Emiri Ali’ye (a.s) Hasan’a Hüseyin’e ve dünya ve ahirette onlardan olan imamlara soylarında baki kalan imamet makamı hasebiyle biat ediniz. Allah vefasız kimseleri (biatini bozanları) helak edecektir. Vefalı olanları ise rahmetine mazhar kılacaktır. Her kim biatinden dönerse kendi zararına dönmüştür. Her kim de Allah’a söz verdiği şeyler hususunda vefalı olursa Allah ona büyük bir ecir inayet buyuracaktır.
Ey insanlar! Sizler bu dediğimizi söyleyin ve tekrar edin. Ali’yi “Müminlerin Emiri” olarak selamlayın ve şöyle deyin:
سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
“İşittik, itaat ettik, Rabbimiz, affını dileriz, dönüş sanadır.”
Hakeza şöyle deyiniz:
الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَـذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلا أَنْ هَدَانَا اللّهُ
“Bizi buraya hidayet eden Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet etmeseydi, biz hidayeti bulamazdık.”
Ey insanlar! Kur’an’ın nazil buyurmuş olduğu Ali b. Ebi Talib’in faziletleri Allah nezdinde, tümü bir oturumda sayabilecek miktardan çok daha fazladır. O halde her kim onları size haber verir ve onları tanırsa, siz de kendisini tasdik edin.
Ey insanlar! Her kim Allah’a, Peygamber’ine, Ali’ye ve bu zikrettiğim imamlara itaat ederse büyük bir kurtuluşa ulaşmış olacaktır.
Ey insanlar! Ona biat etmek, velayetini kabul etmek ve onu müminlerin emiri olarak selamlamak hususunda öne geçen kimseler, kurtuluşa erenlerdir ve onlar nimet bahçelerinde olacaklardır.
Ey insanlar! Allah’ın sizden razı olacağı bir söz söyleyiniz. Eğer sizler ve yeryüzünde bulunan herkes tümüyle kâfir olsa, yine de Allah’a hiçbir zarar gelip çatmaz.
Allah’ım! Eda ettiğim ve emrettiğim şeyler hatırına müminleri bağışla ve inkar eden kafirlere gazap et. Hamd ve sena alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.
KAYNAK:
CABİR (Caferi Alimler Birliği İnternet sitesi)
Prof. Dr. Haydar Baş / İmam Ali / 353-374)