Ölçüsü olmayan doğruyu bulamaz

Her olaya insanın bakış açısının farklı olmasının çeşitlilik olduğuna inanıyoruz. Ama bu farklılığın belli bir genel geçer ölçüsü de olmalıdır. Bu sebeple ölçüsü olmayanın doğruyu bulması mümkün değildir.

Basit bir örnek verecek olursak ağırlık ölçüsüyle tartılması gerekeni uzunluk ölçüsü ile belirlemeye, bir eşyayı gözle görmek dururken dil ile tatmaya kalkışırsak maksat hasıl olmaz.

Yüce Peygamberimiz Veda Hutbesinde bizlere kendinden sonra yolumuzu şaşırmamamız için ölçüyü ortaya koymuş ve şöyle buyurmuştu:

“Size iki ağır emanet bırakıyorum. Birincisi, içinde hidayet ve nur olan Allah’ın Kitabıdır. Allah’ın Kitabına sımsıkı sarılın! İkincisi, Ehl-i beytimdir. Ehl-i beytime sahip çıkın! Onlar hakkında size Allah’ı hatırlatıyorum.” (Müslim, Fadâilu’s Sahâbe, 36.)

Peygamberimizin (s.a.a.) Veda Hutbesinde işaret ederek altını çizdiği iki emanetten biri olan Ehl-i Beyt, Canlı Kur’an hükmünde olup, hidayet ve selamet rehberidir. İslam’ın gerçek manada anlaşılması ve yaşanması için bu vazgeçilmez bir ölçüdür.

Müslümanlar, Ehl-i Beyt’in hayat ölçülerini hayatlarına tatbik ettikleri sürece biri birinden emin, barış ve huzur içinde yaşamıştır. Müslümanın ölçü sahibi olmasından sadece iman edenler değil iman etmeyenler dahi istifade etmişler. Onlar da huzur ve mutluluk içinde kendi inançlarını doya doya yaşamıştır.

Çünkü İslam, bütün insanlık için huzur ve barış dinidir. Kimsenin hakkına tecavüz yoktur. Haklının hakkı teslim edilir, inancına bakılmaz. Maalesef yaşadığımız şu son zamanlarda kendini sözde dindar diye adlandıran bazı sapıklar harama el uzatmakta, haksız kazanç elde etmekte, birbirinin malına canına tecavüz edebilmektedir.

Peygamberimizin “Müslüman o ki, eliyle diliyle başkasına zarar vermeyendir” buyruğu nerede kaldı. “Kendisi için istediğini başkası için de istemeyen, gerçek mümin olamaz.” (Buhari, İman: 10) buyruğunu nasıl görmezlikten gelebilirsiniz?

Veda Hutbesinde Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.a.) Müslüman’ın Müslüman’a kanının, malının haram olduğunu beyan ediyor. “Müminler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman’ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman’a kardeşinin kanı da malı da helal olmaz.” Bu ne garip durumdur ki Müslüman Müslüman’ın kanına, canına, malına, namusuna tecavüz ediyor.

Kendini haklı göstermek için her türlü kötülüğü yapıyor. İftira atıyor, pişmiş aşa su katıyor, yan gelip yatıyor. Sonra da haktan, davadan, hizmetten, kulluktan bahsediyor.

Hiç merak ettiniz mi neden bu hallere düşüldü diye? Bu hale düşülme sebebi:

Nefse hoşa gelene uyuldu ve ölçünün dışına çıkıldı da ondandır. İslam’ın ve insanlığın gerçek hayat ölçülerini bize sunan Ehl-i Beyt’ten uzaklaşmanın bedeli ödenmektedir. Yüce Allah nasıl davranması gerektiğini kulunun iradesine bırakarak imtihan dünyasında sonuna kadar serbest bırakmıştır. Bu sebeple herkes kendi akıbetinden korkmalıdır.

“Kulluk yolunda üzerime düşen görevlerimi son nefese kadar yerine getireceğim” diyebilene ve hak katında kabul görenlere selam olsun.

Geçen bir makalemizde yine Fatiha suresindeki şu dua ayetiyle makalemizi bitirmiştik. Bütün dostlara da bu duayı tekrar tavsiye ederim:

“(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. Bize doğru yolu göster.” (Fatiha/5-6)

Önerilen Makale

İnançla alakalı itikadi münafıklık

İslam alimleri münafıklığı iki başlık altında değerlendirir. 1. İtikadi nifak (inançla alakalı) 2. Ameli nifak …