Son günlerde yaşanan olayları analiz ederek haklının hakkını iade etmek, tabir yerindeyse haddim olmayarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “iade-i itibarı” adına bir analiz yapmak istedik.
Sözümüz onun yüce şahsiyetine inanç ve düşüncesine saldıran cahilleredir.
Atatürk’ün en büyük başarısı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi hükmünde olan Lozan Barış Anlaşmasını senelerdir hiçe sayan zihniyetin saçmalıklarıyla avundu milletimiz.
Siyasi iktidar bazen Lozan’ı geçiştirerek birkaç göstermelik sözle hatırladı. Bazen de onlarda Lozan’ın hiç sayılmasına alet olan taraftarlarına itiraz etmeyerek bu durumun devamına çanak açtılar.
Ama şimdi değişti. Doğu Akdeniz’de, Ege Denizinde devletlerarası sorunlar çıkınca iktidarın aklına Lozan geldi. Şimdi uluslararası arenada haklı çıkmak için iktidar Lozancı olmak zorunda kaldı.
Milli Savunma Bakanımız, Eski Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar Paşamız başta olmak üzere iktidar Lozan’ı sıkça anmaya başladılar.
Lozan’ı bahane ederek Mustafa Kemale saldıranlar, sözde dindarlar, iktidar yandaşları bile Lozancı olursa şaşmayın.
Şimdi gelelim istismarcılara…
Atatürk’ün istismarcılarla yaptığı mücadelede canı yanan istismarcıların varisleri, sık sık Atamıza çamur atarlardı. İktidar sahipleri istismarcıların kökünü kazımak için Atatürk gibi düşünmek, Atatürk gibi davranmak zorunda kalacağına inanıyorum.
Çünkü Gazi Mustafa Kemal bir evliyaydı. Soyu Peygamber soyuna dayanan birinin dine hizmetten başka gayesi olamazdı. Onun istismarcılara karşı verdiği kutlu mücadeleyi İngiliz ve Yunan ajanları, dinle savaş anlamında kullandı ve milletimizle Atasının arasını açmaya çalıştılar.
Ne zamana kadar? Prof. Dr. Haydar Baş “Hoşgeldin Atatürk” eserini yazana kadar. Size bir ip ucu vereyim. Nutuk okuyarak Atatürk’ü tanımak isteyenler, mutlaka Hoşgeldin Atatürk eserini okumalıdır.
“Hoşgeldin Atatürk” eserindeki gerçek Atatürk anlaşılmadan, Nutuk anlaşılmaz…
Şimdi gelelim Atatürk’ün din istismarcılarıyla mücadelesine:
“Hayatı boyunca Allah lafzını, Kur’an’ı, duayı eksik etmeyen Atatürk’ün, bazı yazılarında veya icraatlarında dindar gözükenlere karşı takındığı tavır aslında İslam dininin muhafazası içindir.
Bakınız, 1909’da 10 numaralı defterine, 31 Mart vakası olduğunda, dini alet edenler için neler yazmıştı: “… Sarık saran hafiyelerin din perdesi icraatları menfaatten başka bir şey değildir. Faziletli din heyeti başımızın tacı, yüceltilmeye ve saygıya değerdir fakat melanet sağlamak, adi menfaat maksadıyla din kisvesine bürünerek, Hz. Muhammed’in mübarek dinini karalayıp, küçük düşürmekten çekinmeyen birtakım menfaatçiler …”
Henüz hayatta iken arkasından konuşulan “dinsiz” iftirasına karşı, O, her fırsatta Müslümanlıktan bahseder ve kötü niyetliler konusunda halkı ayıktırmaya çalışırdı. (Prof. Dr. Haydar Baş /Hoşgeldin Atatürk sayfa 547-554) (Devam edecek)
Uğur Kepekçi